Dünya tarihinin başrol oyuncuları değişse de tekerrür olduğuna şüphe yok. Özellikle konu Ortadoğu olduğunda bu kuralın özellikle Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılmasından sonra geçerli olduğunu görmek mümkün. Birinci Dünya Savaşı’nın en büyük miraslarından Arap-İsrail sorununu da bu bağlamda değerlendirdiğimizde değişen hiçbir şey yok diyebilir miyiz? Hak hukuk tanımadan saldıran İsrail, kınamaktan aciz BM, AB gibi uluslar arası örgütler, sesi çok cılız çıkan Arap Birliği ya da İslam Konferansı Örgütü gibi Arap-Müslüman ağırlıklı kuruluşlar…
Bir İsrailli yazarın ifadesiyle “mahallenin belalısı” İsrail bu sabaha karşı “Dökme Kurşun” adını verdiği askeri harekatın II. bölümünü başlattı. Yazının yazıldığı saatlerde çok sayıda sivil Filistinlinin öldüğü bilgileri geliyordu. Askeri tarihe baktığımızda mazlumlara yapılan saldırının hiçte beklendiği gibi sonuçlanmadığını, askeri gücün fazla olmasının herşeyi halletmediğini biliyoruz.
Savaşın giderek kızıştığı şu günlerde Edward Said’i hatırlamak gerekli. Batı’nın doğuya bakışındaki çarpıklıkları eleştirdiği ünlü eserinde “ Şarkiyatçı polemiğin kendisi için yarattığı geçmiş dışında her şeyden yalıtılan Arap, onu sabitleştiren ve bir tepkiler dizisine mahkum eden bir yazgıya zincirlenir, bu tepkilerde Barbara Tuchman’ın verdiği tanrı-bilimsel adla “İsrail’in amansız , tez kılıcı” tarafından belli aralarla cezalandırılır.” [1] diye yazar. Anlaşılan Arap adını bu sefer Gazze, Hamas doldurmuş durumda. Araplara yine bir kez daha İsrail eliyle ceza veriliyor.
Yine Said’in dediği gibi : “İsrail’in Arap siyasetini Şarkiyatçılık yönetir. Bir iyi Arap vardır. ( Kendine söyleneni yapan Arap ) Bir de kötü Arap (kendine söyleneni yapmayan dolayısıyla terörist Arap ) Çoğu zamanda ,Arapların İsrail’in üstünlüğü söylemini kabul etmek zorunda oldukları ve hiçbir zaman saldırıya geçme cüretini gösteremeyecekleri varsayımından hareketle , birkez bozguna uğratıldıktan sonra iyice tahkim edilmiş bir hattın ardında itaatle oturması beklenen olabildiğince küçük bir topluluk tarafından bile denetim altına alınabilecek Araplar söz konusudur.[2] Gazze halkının kötü Arap rolünü oynadığı için cezalandırılması gerektiği, belli bir hattın gerisinde itaatle oturması gerektiği İsrail halkının büyük çoğunluğu tarafından da paylaşıldığını son kamuoyu yoklamaları göstermekte.
Dökme Kurşun Operasyonunun ortaya çıkardığı acı bir gerçekte var. İsrail sadece kendisinin değil bir çok ülkenin, liderin de ( başta Mısır olmak üzere ) hislerine tercüman oluyor! Denizden de ablukaya alınan Gazze’nin Mısır yolundan tek çıkış kapısı aylardır kapalı duruyor. Mısır Gazze yönetimini tanımadığı için yaşanan insani krize göz yumuyor. Haaretz gazetesinden Aluf Ben , Mısır’ın hiç beklenmeyen sürpriz desteğinin İsrail’de memnuniyetle karşılandığını belirtiyor. ( 4.1.2009 )
Ancak yine de bu katliam karşısında vicdanlı, onurlu duruşunu koruyan Yahudi yazarlar da var. Haaretz gazetesi yazarı Gideon Levy bunlardan birisi. “ Belki yeniden hatırlatmamız gerekiyor son derece fakir bir bölgeden söz ediyoruz. Burada yaşayanların çoğu hayatları boyunca zor ve insanlık dışı dönemlerden geçen mülteci çocukları. Onlar tam iki buçuk yıldır tüm dünyayla bağları kopartılarak hapsedilen insanlar. Onların çocuklarını bu savaş sırasında biz oluşturacağız. İnsanları aşağılamak ailelerini yok etmek onların vicdanını aklını yaralar yok eder. Savaş güçlü bir iktidarı değiştirme gücüne sahiptir. Hizbullah Lübnan savaşından sonra zayıflamadı aksine güçlendi. Gazze savaşından sonra da asla güç kaybetmeyecek. Ölülerin ve yaralıların arkasından yine ateşkes başlayacak. Tamamen Lübnan sonrasında olduğu gibi. Hiç bir çare bulunmayan bu savaş yaşanmadan da başlayabileceği gibi…[3]
Levy bugünkü yazısında da tüm İsrail’in bu savaşta düştüğü ahlaki zaafa dikkati çekiyordu: “İşte burada bedenleri yatıyor, birbirleri üstüne, bazıları incecik. Kalplerimiz katılaşmış ve gözlerimiz kör. Tüm İsrail askeri üniformalar içinde, kanla kaplı ve geçirmez bu üniformalar her türlü cinayeti işlememize izin veriyor. En önde gelen entelektüellerimiz bile yaptığımız yıkımla ilgili konuşamıyor. Amoz Oz, “Şimdi ateşkes”, David Grossman, “Ateşi durdurun. Durun” diyor. Meir Shalev, “cezalandırıcı bir operasyon” istiyor. Feci şekilde tahrif olan ahlaki imajımızla ilgili tek kelime yok.[4]
İsrail dün bir camiye aşağılık bir saldırıda bulundu ve 13 kişiyi ibadetlerini yaparken şehit etti. Bu olay IDF’nin sembolik aşağılama hareketlerinde bulunduğunun açık göstergesi. . Rahmetli Yaser Arafat’ın karargahını abluka altına aldıklarında karargâhın duvarına işeyen İsrail askerlerini hatırlayınız.
Ancak İsrail’in neyi amaçladığı belli olmayan bu operasyonda şimdiden yenildiğini söyleyebilirim. Girdiğiniz bir mücadelede ahlaki değerleriniz zayıfsa baştan kaybettiniz demektir. Tarih aynı zamanda sivillere karşı mezalim yapan lider, ülke kim olursa olsun kısa bir zaman içerisinde yıkıldığının, zayıfladığının çarpıcı örnekleriyle dolu. Aylardır elektriksizlik, susuzluk, tıbbi malzeme eksikliği vs. gibi en temel ihtiyaçlarından yoksun bir halka saldırıda bulunacak hem de haklı olduğunuzu iddia edeceksiniz. Gazze’de insani kriz yok diye herkesle alay ederek yalan söyleyeceksiniz.
Türkiye’nin Gazze’de yaşanan olaylara dur demesi gerekiyor. Ülkemizin bölge ile ilgili tarihi sorumlulukları var. Daha önce de yazdım. Gazze geçtiğimiz yüzyılın başında Osmanlı toprağıydı. Orada yaşayanların dedeleri Osmanlı vatandaşıydı. Ne yazık ki bazı medya organlarımızın bilerek bilmeyerek ağızlara pelesenk ettiği bir klişenin doğru olmadığını da belirtmek gerekli. Bizi hiçbir zaman arkadan da vurmadılar. Şu zor günlerde bekledikleri maddi ve manevi desteği Türkiye çok daha belirgin bir şekilde vermeli. İsrail basınında Türkiye’nin şu ana kadar aldığı tavrın bile etkili olduğu görülebiliyor. Askeri işbirliği antlaşmaların başta olmak üzere ekonomik yaptırımların gözden geçirilmesi , Gazze’ye büyük çapta insani yardımın başlatılması gibi önlemler ilk planda akla gelenler.
Son bir not… Dökme Kurşun Operasyonu İsrail’de hayal kırıklığına yol açacağı gibi masum sivillerin üzerinden politika yapanların da kirli ilişkilerini ortaya dökecek. Bundan kimsenin kuşkusu olmasın.