GELİBOLU’YU ANLAMAK

9 Ocak 1916 – İtilaf Devletlerinin Gelibolu Yarımadasını Tahliye Harekâtı ( Melike Bayrak )


9 Ocak 1916… Çok zor şartlar altında yaşanarak destanı yazılan Çanakkale Muharebelerinin bittiği gün. Düşman birlikleri olan İtilaf Devletlerinin askerleri ile Gelibolu Yarımadasını terk ettikleri gün. Bu gün bizim için çok önemli… Çünkü Türkiye Cumhuriyetinin önsözünün yazıldığı Çanakkale Muharebelerinin büyük bir Destan yazılarak galibiyetle bitirilmiş olması bizim için çok önemli… 


 


Kısaca Çanakkale Muharebeleri; 1914 – 1918 yılları arasında devam eden Birinci Dünya Savaşı içerisinde en önemli, en yoğun, en kanlı muharebelerin yaşandığı cephelerden biridir. Hep 1915 tarihli olarak bilinir, aslında 3 Kasım 1914 tarihinde Çanakkale Boğazının giriş bölgesinin bombardımanı ile fiilen başlamış ve 9 Ocak 1916 tarihine kadar devam etmiştir. Çanakkale cephesinde İtilaf devletlerinin birinci amacı Çanakkale boğazı geçmektir. 18 Mart 1915 gününe kadar Çanakkale boğazını geçebilmek amacı ile Deniz Muharebeleri yapılmış, Sadece donanma ile Çanakkale Boğazını geçmenin mümkün olmadığı görülünce Deniz ve Kara gücünden oluşan birlikler kullanılarak 25 Nisan 1915 sabahı Kara Muharebeleri başlatılmıştır. Seddülbahir ve Arıburnu cephelerinde devam eden muharebelerden istenilen başarılar elde edilemeyince Ağustos ayında 3. bir cephe olan Anafartalar cephesi açılarak devam edilmiştir. Her üç cephede bu muharebeler 9 Ocak 1916 günü son düşman askerinin yarımadadan ayrılmasına kadar toplam 260 gün devam etmiştir.


 


 


İtilaf Devletlerinin tüm imkânlarını kullanarak sürdürdükleri muharebelerde Ne donanmaları ile denizde, ne de Deniz – Kara ve Hava güçlerinin kullanarak Kara Muharebelerinde karşılarındaki Türk askerlerine karşı hiçbir başarı elde edememişlerdir. Bunun neticesinde yenilgilerinin kabul edip, yarımadayı boşaltarak terk etmek zorunda kalmışlardır. O kadar ki 1918’e kadar süren Birinci Dünya Savaşı içerisinde stratejik önemi çok fazla olan Çanakkale bölgesinde tekrar bir Deniz veya Kara muharebeleri yapılmamıştır.  


 


Çanakkale cephesinde canını kanını ortaya koyarak Destan yazan tüm Şehitlerimizin, Gazilerimizin, Askerlerimizin ve bu cephede görev yapan tüm Komutanlarımızın anılmayı hak ettikleri en önemli günlerden biri de 9 Ocak günleridir.


 


Bu önemli mevzuda her senenin 9 Ocak günü maalesef memleketimizde ve Çanakkale ilimizde önemine binaen resmi törenler yapılmıyor. Son birkaç senedir Sadece birkaç sivil toplum kuruluş örgütleri tarafından Alçıtepe’de ufak bir tören yapılıyor. Fakat bu törenler resmi makamlarca desteklenmediği için sınırlı imkânlar dâhilinde, sınırlı kişilerin katıldığı mahalli bir tören niteliğini aşamıyor.(*)


 


Çanakkale Muharebeleri, Osmanlı Devletinin son büyük savunma savaşı olan ve bugünkü Türkiye Cumhuriyetinin temellerinin atılmasına vesile olan en önemli muharebelerden biridir. Bu muharebelerin ilk safhası olan 18 Mart Deniz Zaferinin  – özellikle son yıllarda artan büyük bir coşku ile-  törenleri yapılmakta ve Şehitlerimiz anılmaktadır. Fakat asıl bu muharebelerin son noktası olan ve düşmanın geri çekilmeyip, yenilgisini kabul ederek yarımadayı tamamen boşalttığı gün olan 9 Ocak gününün de Çanakkale’de ve Çanakkale savaşının yaşandığı topraklarda şanına yakışır bir şekilde anılması gerekmektedir.


 


9 Ocak günlerinde Anma törenlerinin şimdiye kadar yapılmamasının yada  yetersiz olmasının sebebini bu günün öneminin yeterince anlaşılamamış veya yanlış anlaşılmış olduğundan zannediyorum.


 


9 Ocak 1916 tarihinde son bulan Gelibolu Yarımadasından düşman birliklerinin tahliye hareketini anlamak için bu olayı önce Harp Tarihi olarak incelemek gerekir.


 


Harp içerisinde başlıca üç hareket vardır. Taarruz – Savunma – Geri çekilme.


 



Geri çekilme; harp içerisindeki bir taktiktir. Birlikler bulunulan mevziiden geri çekilir; zaman, mekân, güç, kuvvet vs. toplanır ve muharebeye devam edilir. Yani bir nevi geri çekilme muharebe içerisinde bir taktiktir ve neticesinde tekrar muharebeye devam etme vardır.  Gerekli gücü toparladıktan sonra tekrar taarruz yapılır.  


 


Tahliye ise;  Boşaltma – demektir. Harp içerisinde artık yapılacak hiç bir şey kalmamışsa en son çare tahliyedir. Yenilgiyi kabul edip bir daha dönememek üzere gitmek demektir.


 


Gelibolu Yarımadasında 9 Ocak 1916 günü Seddülbahir (Güney) bölgesinde son bulan hareketi – tahliye – olarak değerlendirmek gerekmektedir. Çünkü İtilaf güçleri artık yapılacak hiçbir şey olmadığını anlamış daha fazla zayiata uğramadan yapılacak en akıllıca işin tahliye olduğuna karar vererek  – yani yenilgiyi kabul ederek – tahliye faaliyetlerine başlamış 9 Ocak 1916 günü de bitirmiştir.


 


 


Çanakkale Muharebeleri içerisinde 9 Ocak 1916 tarihinde son bulan Tahliye harekâtına kronolojik olarak incelersek;


 


Yenilginin Başlangıcı Olarak görebileceğimiz tarih 17 Ağustostur. 6 Ağustos günü başlattıkları Anafartalar muharebelerinden de umduklarını bulamayan itilaf Devletlerinin Akdeniz seferi kuvvet başkomutanı Orgeneral Sir Ian Hamilton 17 Ağustos tarihli İngiliz Harbiye Nazırı Lord Kitchener’e çektiği telgrafta “Çok cesurca harp eden, iyi sevk ve idare edilen asil Türk ordusu karşısında bulunuyoruz” diyerek yapılan taarruzların başarısızlığa uğradığını ve yeni takviye kıtalarının gönderilmesini istiyordu. Hamilton, 95.00 kişilik yeni kuvvet istemekte, gönderilmezse sadece savunmada kalınabileceğini söylemekte idi. 1


 


21 Ağustosta Anafartalar’daki son taarruz bir yenilgiyi daha getirmişti. Sonucundaki Hamilton raporunda “İlk defa hattı tutacak askeri olmadığı için Anafartalar mevzilerini terk etme olasılığını” dile getirmekte idi. 2


 


23 Ağustostan itibaren gelen haberler üzerine Gelibolu’ya büyük takviye kuvvetleri gönderilmeden başarıya ulaşılabileceği konusunda hükümetin ümidi kırılmıştı.


 


Anafartalar savaşlarından sonra 27 Ağustosta Kayacıkağılı (Bombatepe) muharebeleri ile son bir deneme yapılıyor, ama başarılı olunamıyor.


 


28 Ağustosta Çanakkale Muharebelerinin fiilen sona erdiğini ve büyük bir takviye kuvveti olmazsa boğazı açmanın imkânsız olduğunu anlamışlardır. Ağustos ayından itibaren muharebeler siper muharebeleri şeklini almıştır.


 


Cephedeki Siper Muharebeleri ise;


Karşılıklı ateş baskınları, Siperlerin yakınlaştığı noktalarda tünel kazılarak ileri posta yaratmak, Lağım kazıp bunları düşmana yakın noktalarda patlatarak ön siperleri ele geçirmek, Keskin nişancılar kullanarak karşı tarafa zayiat verdirmek, Topçu bombardımanı olarak devam ediyordu. 3


 


Bu durumu en iyi cephede bulunan bir asker açıklayabilir; “Bu devrede muharebe veya hücum olmuyor sanılmasın. Bilakis bazen en şiddetli taarruz günlerini hatırlatacak kadar çarpışmalar ve saldırmalar olmuş, en sakin geçen günlerde bile binlerce zayiat verildiği kaydedilmiştir. Yalnız hemen de bütün hareketler oldukları yerde kaldığı ve daha bidayetten itibaren saldırıların ilerleyeceğine de ihtimal verilmediğinden teşebbüsler daima mahdut tutulduğu için bu devreye istikrar devresi diyoruz.4


 


28 Ağustostan itibaren cephede süren siper muharebeleri ile bir yandan kararsızlık dönemi başlıyor. Yeniden takviye edilerek taarruz etmek, Anadolu’ya çıkmak, Bolayır’a çıkmak, (denizden muharebe yapılıp Bolayır işgal edilecek, Marmara denizindeki İngiliz donanmasına malzeme buradan verilecek) Hatta Ekim ayında boğazı bir gece taarruzuyla zorlamak fikri de düşünülmeye başlamıştı. 5


 


11 Ekim günü toplanan Çanakkale komitesinde “Çanakkale’ye yeniden önemli kuvvetler gönderilmesinin olanaksızlığı” kararına varılmıştı. 11 Ekimde Lord Kitchener General Hamilton’a gönderdiği bir telgrafla “ Bir tahliye yapılırsa ne kadar zayiat verilir” diye sordu.


 


Hamilton; bu rapora çok kızmıştı ve “ Eğer bu yapılırsa Çanakkale dünyanın en kanlı trajedisi haline getirilir”  diye düşünerek: “Kayıplarımız düşmanın hareketi veya hareketsizliği, hava durumu, boşaltmayı koruyacak askerlerin sonuna kadar savaşıp savaşmayacakları gibi belirsiz etmenlere dayandığından kesin bir yanıt mümkün değildir… “Bence toplam gücün yarısını kaybetmeden Gelibolu’dan çıkmayı düşünmek akıllıca bir şey olmayacaktır.” Yanıtını verdi. 6


 


14 Ekim günü Londra’da Çanakkale komitesi toplandı. Kitchener’in telgrafı ve Hamilton’un verdiği cevap görüşüldü. Hamilton’un cevabı, bir geri çekilmenin kuvvetlerin yarısının feda edilmesi ile neticeleneceğini muhtemel görmekte, Suvla’daki acemi kıtalar ve Seddülbahir deki zenci erat için de felakette doğurabileceği yönünde idi. Esasen Hamilton’un başarısız olduğu kanaati artık Londra’da yaygındı. Görevden alınmasına karar verildi. Yerine Çanakkale meselesi üzerinde yeni bir fikir yaratacak yeni bir komutanın gönderilmesine karar verildi.


 


15 Ekimde Hamilton kendisine gelen ve komutada değişiklik olduğunu belirten rapor üzerine 17 Ekimde komutayı vekili Birdwood’a bırakarak İngiltere’ye hareket etti.


 


Hamilton bu durumu Çanakkale Savaşları raporunda şu şekilde anlatmaktadır;


11 Ekimde sizden aldığım bir telgrafta, Yarımadanın tahliyesinde ne kadar kayba uğrayacağımızın tahmini soruluyordu. 12. Ekimdeki cevabi telgrafımda tahliyenin bence imkânsız olduğunu ifade etmiştim. 16 Ekimde Londraya çağrıldığıma dair bir telgraf aldım. Döndüğümde anladım ki, çağrılmam, derhal tahliye yapılması için başka bir komutanın yarımadaya gönderilmesi üzerine olmuş.” 7


 


15 Ekim 1915’te Sir Ian Hamilton’u görevinden alınarak yerine General Charles Monro’yu getirilmiştir.


 


Monronun görevi; cepheyi incelemek ve rapor hazırlamaktır. Gelibolu’nun tahliyesi mi, yeni bir teşebbüs mü yapılmalı? Tahliye yapıldığı takdirde zayiat ne kadar olur?


Yarımadayı zapt etmek için ne kadar kuvvete ihtiyaç vardır?


 


Monro göreve geldiğinde ilk olarak Londra’da durumu kâğıt üzerinde incelemiş,


28 Ekim günü İmroz’daki (Gökçeada) karargâha geldi.


30 Ekimde Çanakkale’nin 3 cephesini de bir gün içinde dolaştı, buradaki sıkışık ve karmaşık durumu düzensizliği ve zayıflığı bizzat gözlemlemiştir.


 


Monro 31 Ekim tarihinde Londra’ya gönderdiği telgrafta; “Askerlerin sadece sahili tuttuklarını, Türklerin hâkim mevzilerde, iyi tahkim edilmiş durumda ve İngilizleri yukarıdan gözetleyebilecek durumda olduğunu, Türklerin kanat cephelerine taarruz etmenin pek mümkün görülmediği, sadece cephenin ortasından bir hücum düşünülebileceğini, yeni kuvvet takviyesi yapılması öngörülürse bile plajlarda bu kuvvetleri barındıracak yeterli alan bulunmadığını ve Çanakkale cephesinin sona erdirilmesi gerektiği” yazılıdır. 8


 


Bu telgraf savaş bakanı Lord Kitchener’e geldiğinde diğer komutanlarında görüşünü öğrenmek istemiş, diğer komutanlarında Monro’nun görüşünde olduklarını görmüştür. Sadece Anzakların komutanı Birdwood bu görüşte değildi. Birdwood çekilmenin Müslüman dünyasında İngiltere’ye karşı ayaklanma hareketlerine güç ve moral kazandırmasından endişe etmekte idi. 9


 


Monro aynı telgrafta çekilme kararının kesinleşmesi durumunda muhtemel asker ve malzeme kayıplarının mevcudun % 30 – 40’ı olarak tahmin etmekte idi. (bu da 40.000 askerin ölümü, yaralanması ya da esir düşmesinin göze alınması anlamını taşıyordu.)


 


Bu telgraf Kitchener’in pek hoşuna gitmemiştir. Monro’yu Selanikteki kuvvetlerin başına atayıp Birdwood’u Çanakkale’deki tüm kuvvetlerin komutanı  yapacağını, kendisi de durumu yerinde görmek üzere derhal Çanakkale’ye geleceğini yazmıştır.


– Ayrıca Kitchener Birdwood’a tekrar bir telgraf çeker ve çekilme için gizlice hazırlanmaya başlanmasını da söyler.


 


Kitchener 10 Kasımda Mondros’a gelir. Mondros’ta komutanları toplar. Çoğu çekilmeden yanadır.


 


Kitchener Gelibolu yarımadasındaki her üç cepheyi de dolaşır. Durumu kendi gözleri ile görür. Yazdığı raporunda; bölgeye Alman yardımlarının ulaşması artık mümkün hale geldiği için(**), İngilizlerin arazide mevcut konumunun sürdürülemeyeceğini ve tahliyenin kaçınılmaz hale geldiğini belirtir. Ancak Seddülbahir’inde şimdilik her ne pahasına olursa olsun elde tutulması gerektiğini söyler.


 


Kitchener 22 Kasımda Londra’ya döner. 23 Kasımda Harp Konseyini toplar. Çanakkale cephesinin tahliyesi tartışılır. Toplantı sonucu Gelibolu Yarımadasının tamamıyla boşaltılmasını kabul ederek durumu kabineye bildirir. Lord Kitchener bu boşaltmayı onaylamış, Suvla ve Anafartalar’ın birlikte boşaltılmasını, fakat deniz ile ilgili sebeplerden dolayı Seddülbahir’in elde tutulmasını önermiştir. (***)


 


Kasım sonu (26 Kasım) Çanakkale’de alışılmışın dışında bir soğuk hava, yağmur, fırtına ve kar gelmiştir. Çok sıcak geçen bir yaz mevsiminden sonra şimdi de soğuk hava ile boğuşulmaktadır. 26 Kasım günü başlayan yağmur ve ardından gelen soğuk cephede iki taraf askerlerini de perişan etmiştir. Türk tarafında sellerden boğularak veya soğuktan donarak ölenlerin sayısı 500’e yakındır. Sadece İngiliz 9. kolordusunda 200 kişi soğuktan ölmüştür. İngilizlerde soğuktan hastalanarak tahliye edilenlerin sayısı 10.000 civarındadır. Şiddetli fırtınalar sonucu Anzak ve Suvlada birçok iskele yıkılmış ve birçok nakil vasıtaları batmıştır. 10


 


Monro 1 Aralıkta Kitchener’e çektiği telgrafta, “Kabinece acil bir karar verilmesi gerektiğini, kaybedilecek zaman olmadığını, daha fazla gecikmeye meydan verilirse tahliye aleyhinde bir karar vermek gerekebileceğini” yazmıştır.11


 


1 Aralıkta muhtemel bir çekilmenin ön hazırlıklarını ve planlama çalışmalarını yapmak için deniz ve kara subaylarından oluşan bir planlama grubu İmroz’da kuruldu.


 


2 Aralıkta De Robeck, Suvla ve Arıburnu bölgelerinin başarıyla boşaltılabileceği, fakat Seddülbahir’in elde tutulması gerektiğini bu konuda Kitchener ile aynı kanıda olduklarını söyledi. 


 


Boşaltma ile ilgili Fransızların da fikri alınmak üzere 5 Aralıkta toplantı yapılmasına karar verildi. Çanakkale seferinin artık sona ermesi gerektiği fikri ileri sürüldü.


 


6 Aralıkta Fransız Genel Karargâhında bütün harp sahnelerindeki durumu incelemek üzere toplanan askeri konferansta, Çanakkale’nin boşaltılmasına oy birliği ile karar verildi. Karar İngiliz kabinesi tarafından da kabul olunarak Çanakkale’ye bildirildi.


 


Hükümet 7 Aralık 1915’te kesin olarak Arıburnu ve Anafarta bölgelerini boşaltmak, Seddülbahir bölgesini elde bulundurmak kararını verdi. Çanakkale ordusu komutanı Birdwood’a çekilme harekâtı için talimat verilmesi emredildi.12


 


 8 Aralıkta 1. safha olan malzemelerin tahliyesi yapıldı, bir miktar insan ve top geriye alındı,


 


9 Aralıkta Arıburnu kesiminde 36.000 insan 97 top, Anafartalar’da 41.000 insan ve 91 top kalmıştı.


 


General Birdwood kolordu komutanları ile yaptığı toplantılarda işin uzun sürmesindeki tehlikeyi belirterek, üç geceyi aşmayacak bir zamanda yapılmasına karar vermişti.


 


Bu düşünceler doğrultusunda hazırlanan tahliye planı, üç safhada yapılacaktı.


 


Birinci safhada, uzun bir sefer için gerekli olmayan bütün askerler ile hayvanların, savaş malzemelerinin ve gıda maddelerinin tahliyesi.


 


İkinci safhada, hava durumlarının etkisi ile savunma için gereğinden fazla olan bütün askerlerin, topların, hayvanların, savaş malzemelerinin ve gıda maddelerinin tahliyesi,


 


Son safhada, askerlerin ihtiyaç duyabilecekleri topların, hayvanların ve savaş malzemesinin olduğu gibi bırakarak sahilde bulunan bütün askerlerin mümkün olan hızla, gemilere bindirilmesi gerekiyordu.” 13


 


Tahliye için kesin kararlar verildikten sonra yoğun bir hazırlık dönemi başlar.


Adalarda ufak gemi filoları toplanır. Mısır’da 12.000 hastane yatağı hazırlanır. Kıyılardaki yaralıları taşımak üzere 56 geçici hastane gemisine istim üzerinden bekleme emri verilir.


Büyük yolcu gemileri Mauretania, Aquitania ve Britannic doğrudan İngiltere’ye dümen tutacaklardır.


Kasım fırtınalarının yıktığı rıhtımları onarmak için istihkâmcı takımları oluşturulur, Herkesin ne yapacağını bilebilmesi için ayrıntılı ve gelişmiş programlar hazırlanır.


 


Tahliye işine 12 Aralıkta Fransız zencilerin yarımadadan almak suretiyle devam edildi. Kasım sonuna kadar 54. fırka ile bazı istihkâm kıtaları geriye alınmıştı. Bu sırada Çanakkale’deki kuvvetler 134.000 insan, 393 top ve 14.500 hayvandan ibaretti. 14


 


10/18 Aralık: sekiz gece içinde: 6 feribot – 13 layter, 10 çeşitli araç ve birkaç istimbot ile – 44.000 kişi – 130 top – 3.000 hayvan, gereç, mühimmat taşındı.


 


Kıyılarda yaklaşık olarak 40.000 asker 65 top, bunların gıda maddeleri ve gereçler kalmıştı.


 


Bu aşamada takviye olarak filo komutanı pire limanından 3 muharebe gemisi 1 kruvazör – 4 muhrip – takviye olarak bölgeye getirdi.  Ayrıca Mars – Magnefisent – Hantesgrin taşıt gemisi getirildi.


 


Bu arada karada ve gemilerde bütün telsizler topçu ateşi kontrolüne ayrıldı.


 


18 Aralık 18.45’te Arıburnu ve Suvla bölgesinde 3. safha başladı.


19 Aralık sabah 05.25 e kadar devam etti.


 


19 Aralık: 03.30 da 11.000 kişi ve topların yarısı taşınmıştı.


 


Tahliyenin 3. safhası:


 


20 Aralık: 04.15’te Arıburnunda, 05.15’te Suvla’da tahliye sonuçlandı.


 


10 Aralıkta başlayıp 20 Aralık 05.30 a kadar devam eden tahliyede


83.048 insan,


186 top,


2000 araba,


4.695 at ve katır,


Araç, gereç ve mühimmatları tahliye edilmiştir.15


 


 


ARIBURNU VE ANAFARTA BÖLGESİNDE TAHLİYEDEN GERİYE KALANLAR;


 


Monro; “Anzak mıntıkasında dört kıta 18 fondluk top, iki kıta 5 – pusluk hoçkıs topu, bir kıta 4,7 pusluk bahriye topu, bir kıta teyyare topu ve iki kıta 3 fondluk hoçkıs topu terk olunmuştu. Fakat askerler tamamen çekilmezden önce bu toplar kamilen tahrip edilmişti. Bunlardan başka 56 baş katır, ekseriyenin tekerlekleri çıkarılıp tahrip edilmiş olan birkaç araba ile ateşe verilmiş bir miktar erzak ve zahire aynı şekilde terk edilmiştir. Suvla mıntıkasında bulunan her bir top, araba ve hayvan gemilere bindirilmiş ve az miktarda erzaktan başka hiçbir şey terk edilmemiş ve erzakta yakılmıştır.”16


 


Koramiral Rosselyn Wemyss; “Arıburnunda tahliyesi mümkün olmayan malzemeler Türklerin işine yaramasını önlemek için imhası öngörülmüştü. Bunun içinde tahliye edilemeyen malzemeler ateşe verilmek üzere üst üste yığmışlar, birlikler gemilere alındıktan sonra gemilerden açılan top ateşi ile tahrip edilmiştir. Tahliye karmaşası içinde yakılması tasvip edilmemiş olduğundan buraya yönelik yapılan bombardıman daha etkili olmuş ve yakıcı maddeli mermilerin kullanılması nedeni ile büyük ateş yığınlarının ortaya çıktığı görülmüştür.” 17


 


Aspinall Oglander; Suvlada sahilde top, araba, beygir, katır ve eşek bile terk edilmemişti. Anzakta evvelce tahrip edilmiş dokuz top ve obüs karada bırakıldı. Terk edilenlerin hepsi de parçalanmış kullanılamaz halde idiler. Anzaktaki tüm top cephanesi ve bütün küçük silahların cephanesi kurtarılmıştı. Yalnız beş milyon fişek, nakliye vasıtası bulunmadığı için denize döküldü. 18


 


İzzettin Çalışlar, 21 Aralık günü günlüğüne şunları yazmıştır; “Cephede kıtaat ganaim toplamakla meşgul. 16. Kolordu cephesinde birçok erzak, 300 kilometre kablo, 800 çadır, 3000 portatif çadır, 3000 kazma ve kürek, milyonlarca kum torbası vardır.  Düşman hiçbir kıymetli şey bırakmamak için kum torbalarını bile deldi. Küçük kemiklide erzak depolarını yaktı. Bazı yerlerde mermiyatı gömdü. Cephane ile bombalar yere gömülmüştü. Brandalar, üzerlerine kostik soda dökülerek tahrip edilmiş ve hatta tencere kazan gibi yemek kapları parçalanmıştı.” 19


 


 


 


 


 


 


 


SEDDÜLBAHİR BÖLGESİNDEN TAHLİYE


 


Güneyde Seddülbahirde İngiliz ve Fransız birlikleri kalmıştır.


 


İngiltere’deki kurmay heyet Seddülbahirde kalmaya devam edilmesinin fayda değil zarar getireceğini düşünüyor ve hükümeti bu bölgeyi de tahliye için sıkıştırıyordu.20


23 Aralıkta İngiliz Harp Meclisi Seddülbahir sorununu görüşmek üzere toplandığı vakit, ordu mensupları burasının boşaltılmasını hep birlikte istemekte, ileri gelen denizciler ise bu bölgenin elde tutulması taraftarı idiler.


 


24 Aralıkta İmparatorluk Kurmay Başkanı Willıam Robertson Monro’ya tahliye hazırlıkları için emir verdi. Bu emir Birdwood’a iletildi. 25 Aralıkta Birdwood Seddülbahir’e geldi. İngiliz ve Fransız komutanlarla görüştü. Planlar yapıldı. Tahliye Kuzeydeki gibi 3 aşamalı olacak, Ertuğrul ve tekke koyundan yapılacaktı. Buralara eski muharebe gemisi ile korunaklar oluşturuldu. Taşıt gemileri batırılarak dalga kıranlar oluşturuldu.


 


28 Aralıkta Genelkurmay Başkanlığından gelen telgraf ile tahliyeye kesin emir verildi. Bu emir alındığı zaman tahliyenin 1. aşamasına geçilmişti.


 


Seddülbahir bölgesinden tahliyede 3 aşamalı bir planla geçekleştirildi.


 


1. Aşama: 23 Aralıktan kesin emir gelene – 28 Aralık – a kadar gerçekleştirildi.


 


2. Aşamada: 29 Aralıkta başladı. 3 Ocak sabahı bitirildi.


Fransızlar tamamen boşaltıldı. Siperleri ve kalan ağır topları (tahribi) İngilizlere bırakıldı.


 


1 Ocakta Fransız sömürge askerleri, 3 Ocağa kadar da kalan Fransız askerleri gemilere alınarak bölgeden ayrıldılar.


 


4 Ocakta hava bozdu. Ya harekât ertelenecek veya çok sayıda erzak ve hayvan bırakılacaktı. 2. şık kabul edildi.


 


7 Ocak gecesi 2.300 asker 9 top ve 1.000 kadar hayvan taşındı.


 


8 Ocak sabahı sahilde 17.000’den az asker vardı.


 


3. Aşamada: iki gecede yapılacaktı. 7/8 Ocak 7.000 kişi,


 


8/9 Ocak gecesi 15.000 kişi – Toplam 22.000 kişi 40 top tahliye edildi.


 


9 Ocak 03.45te son kafile karada bırakılan yiyecek ve cephane depolarını ateşleyerek kıyıdan ayrıldı.


 


Tahliye emrini alındığı 28 Aralıktan 9 Ocak gününe kadar


35.286 asker


3.689 hayvan


127 top


328 araba


1.600 ton araç ve gereç tahliye edildi.


 


Gemilere alınamayan 508 katır öldürülmüş, terk edilen 1.500 araba tahrip edilmiş, malzemeler yakılmıştır. 21


 


“9 Ocak saat 03.30’da tahliye işlemleri tamamlanmış ve yarımada üzerinde kümeler halinde bırakılmış olan malzemeler ile erzaklar, son askerin karadan ayağını çekmesinden sonra saniyeli tıpalarla ateşe verilmişti. Cephane ile patlayıcı maddeleri barındıran iki depo 04.00’te başarılı bir şekilde havaya uçurulmuştu. 22


 


SONUÇ


 


9 Ocak 1916 sabahı 03.45’te son kafile Gelibolu Yarımadası topraklarından ayrılarak tahliye işlemi bitirildi. Kronolojik olarak anlatmaya çalıştığım tahliye harekâtını denizden karaya bakarak aktardım. Tahliye planının, 7 Aralık 1915 günü verilen emirden sonra 8 Aralıkta ilk birliklerin gemilere bindirilmesi ile uygulamaya başlandığını görüyoruz.  8 Aralık 1915 gününden 9 Ocak 1916 tarihine kadar Karada, Hâkim mevzilerde bulunan Türk birliklerinin Tahliye işlerini fark edip edemedikleri, bilip bilmedikleri büyük bir muamma olarak kaldı. Tarih yapan ve aynı zamanda Tarih yazan Komutanlarımız kitaplarında, anılarında, konferans ve makalelerinde bu konuda maalesef açık bilgiler vermediler. Komutanlarımız Söylemeleri gereken ne ise, yazmaları gereken ne ise onu yazdılar diye düşünüyorum.


 


Bu konuda bir tek Mustafa Kemal Atatürk’ün açıkça doğru düşüncelerini anlattığını görüyoruz.


 


Mustafa Kemal “Anafartalar Muharebatına Ait Tarihçe adlı kitabında, “ 27 Kasım tarihinde düşmanın çekilmekte olduğu ve bu nokta-i nazardan cephede tetkikat ve keşfiyat icrası ve ateş baskınları yapılması hakkında ordu kumandanından emirler ve talimat verilmişti. Her fırka cephesi üzerinde bu nokta-i nazardan keşfiyata devam olundu. Fakat düşmanın cephede kesbi zaaf ettiğine dair bir kanaat hâsıl olmuyordu. Bu hususun aydınlatılması için her iki Kolordu (15. ve 16.) cephesinde birer taburdan ibaret bir kuvvetle (****) düşmanın muayyen iki noktasına ciddi bir keşif taarruzu yapılmasını uygun görülmüş ve buna muktezi tertibatı lâzıme dahi ikmal edilmiş idi ise de, Ordu kumandanı uygun görmediğinden neticesiz kalmış ve bin netice düşmanın hal ve vaziyeti hakkında fikirlerimiz aydınlanmadığı gibi, kanaatimizde düşmanın Anafartalar cephesinde kuvveyi kafiye bulundurmakta olduğu zemininden ibaret kalmıştı. 23


 


 


Celal Erikan “Komutan Atatürk” adlı eserinde bu durumu şöyle yorumluyor; Düşmanın büyük bir çabayla uyguladığı çekilme hazırlığının meydana çıkarılması için ışıtma, denizde karakol gemileri gezdirme olanağından ve üstün bir hava keşfinden yoksun Türkler için zorlu keşifler yapılması tek yoldu. Mustafa kemal’in bu isteğine verilen karşılık “Harcanacak kuvvetimiz, hatta tek bir erimiz yoktur!” oldu. Sanki Mustafa Kemal önemsiz bir iş için kuvvet kullanmak istiyordu.  Düşmanın çekilip gitmesine seyirci kalmak aymazlığına düşen zihniyet önce onu, sonra burnu kanamadan düşmanı elinden kaçırdı. 24


 


Atatürk’ün Yaveri Cevat ABBAS; “Anafartalar’dan düşmanın çekileceğini yalnız Mustafa Kemal, kendine has o büyük hassasiyetiyle duymuştu. Bu duygusunu geçen birkaç gün içinde daha ileri götürerek düşmanın çekilmeye başladığına hükmetmiş ve bu hükmünü fiilen tahakkuk ettirmek istemişti. Ordu Kumandanı Müşir Von Sanders yalnız bu hüküm ve karara itiraz etmiyordu. Başkumandanlık vekâleti ile Mustafa Kemal, her türlü hareketten men ediyordu. Hâlbuki kimsenin görmediğini Mustafa Kemal görmüş, kimsenin hissedemediğini hissetmişti.  Mustafa kemal’in tasvir ve takrir ettiği ve üzerinde ısrarla durduğu; keşif taarruzunun muvaffak olacağı mutlak görülmüş ve anlaşılmıştı. Bu aydınlanan yeni büyük muvaffakiyetin gerçekleşmesini karanlıklara gömmek azmiyle ona engel olmuşlardı. Mustafa Kemal’in taarruzuna “israf edecek kuvvetimiz, hatta bir tek neferimiz yoktur” cevabı ile vatani ve milli endişeler yaratılıyordu.”25   


 


 


Mustafa Kemal Atatürk, bu durumu daha sonra yaveri Salih Bozok’a şöyle anlatmıştır. “Ben düşmanın çekileceğini anladığım için bir taarruz yapılmasını teklif etmiştim. Fakat benim bu teklifimi kabul etmediler. Bundan dolayı canım sıkıldı. Çok da yorgun olduğum için izin alarak İstanbul’a geldim. Eğer ben orada iken düşman çekilmiş olsaydı her halde daha çok canım sıkılacaktı.”26


 


 


MELİKE BAYRAK


TARİHÇİ


OCAK 2009


GELİBOLU YARIMADASI


 


(*) ilk defa 9 Ocak 2007 tarihindeki törene Eceabat Kaymakamı Sayın Muhterem ince katılmışlardı. 9 Ocak 2008 tarihli törende ise tekrar Eceabat Kaymakamı Sayın Muhterem ince ve Vali yardımcısı Sayın Ali Partal, Kültür Müdürü Sayın İsmail Kansız katılmışlardı. Fakat bu katılımlar, şahsi duyarlılık neticesindeki katılımlardı.


 


(**)Kitchener’ın bu konudaki tereddütü, Bulgarlar’ın 6 Eylülde Alman ve Avusturyalılarla mukavele yaparak İttifak Devletleri safında yerini alması üzerinedir. Böylece Belgrat – Sofya – İstanbul demiryolu ve Sırbistan yolu açılmış, Ekimden itibaren müttefik devletlerden malzeme cephane ve silah gelmeye başlamıştı. İlk partide Aralıkta biri 24’lük motörlü havan,  15 Ekimde 15’lik Avusturya obüs bataryası olmak üzere 2 batarya [8 top]  geldi.  Havan bataryası, Kocaçimentepe gerisine, obüs bataryası ise Seddülbahir bölgesine yerleştirildi.


16 Kasımda Alman Genelkurmayı 5. Orduya müttefikleri Yarımadadan söküp atmak için gerekli malzemeyi sormuş, 5. Ordu da malzeme listesi hazırlayarak Almanya’ya göndermişti. (Ancak istenilen bu malzemeler hiçbir zaman gelmedi) Gelibolu’ya, İngilizlerin çekildiği güne kadar bu iki bataryadan başka kuvvet gönderilmedi. Çanakkale savaş alanlarında bulunan Alman Er ve Subayların sayısı en çok 500 kişiye kadar çıkmıştı.


 


(***) Kitchener ve Amiral De Robeck’in Seddülbahir düşüncesi, boşaltılınca Türklerin buraya ağır toplar koyacağı ve bundan böyle İngiliz filosunun boğaza girmesini önleyeceği, Çanakkale’nin zapt olunmasının olanaksız olacağı yönünde idi. Amiral De Robeck, Seddülbahir bölgesinin elde tutmanın denizcilik bakımından önemli olduğu kanısında idi.


 


(****)  Mustafa Kemal Atatürk, 27 Kasım tarihinde bir keşif hizmeti önermiş ve 5. Ordu tarafından kabul edilmemiştir. Mustafa Kemal belki de düşmanın tahliye hazırlıkları içerisinde olduğunu veya 8 aylık muharebelerden, başarısızlıklardan ve zayiatlardan sonra düşmanın yapacağı en akıllıca işin tahliye olacağını düşünerek normalde birer bölükten yani 250 kişiden oluşan keşif hizmetini, durumu çok daha ciddiye alarak birer taburdan, yani 1000 kişiden oluşan bir kuvvetle yapmayı önermiştir.


 


 


1.   Gelibolu Askeri Harekatı. Çanakkale. Aspinall Oglander, C.2. Arma yayınları. İstanbul. s. 403


2.   Gelibolu. Yenilginin Destanı. Nigel Steel – Peter Hart. Epsilon Yayıncılık. İstanbul. 2005. S. 261


3.   Siperin Ardı Vatan. Gürsel Göncü – Şahin Aldoğan. MB. Yayınevi. İstanbul. 2006. s.127.


4.   Türk Çanakkale, Şevki Yazman. Yay.haz. Tuncay Yılmazer, Yeditepe yayınevi. İstanbul, 2007. s.317


5.   Büyük Harpte Çanakkale Seferi, “Kış Konferansı” Bursalı Mehmet Nihat, İzmir. 1928


6.   Gelibolu. Yenilginin Destanı.A.G.E. S. 265


7.   Ian Hamilton’un Çanakkale Savaşları Raporu. Çomü Atatürk ve Çanakkale Savaşları Araştırma Merkezi Yayınları. Çanakkale 1999 s. 83.


8.   Gelibolu yarımadasında bulunmakta olan İngiliz heyet-i seferiyesinin tahliye harekatından bahs olup İngiltere harbiye nezareti tarafından matbuat vasitasıyla neşr edilen General Charles Monro’nun raporu. Mütercimi; Rahmi, İstanbul Matbaayı Amire, 1332 (1916)


9.   Atatürk ve Çanakkale’nin Komutanları. Sermet Atacanlı MB. Yayınevi. İstanbul. 2006 s.339


10. Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi, Çanakkale Cephesi Harekatı 3. Kitap. S.476


11. Gelibolu Askeri Harekatı. Çanakkale. Aspinall Oglander C.2 s. 1976 


12. 481Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi VIII. Cilt. Deniz Harekâtı. Genel kurmay basım evi. Ankara. S. 249- 250


13. Gelibolu yarımadasında bulunmakta olan İngiliz heyet-i seferiyesinin tahliye harekatından bahs olup İngiltere harbiye nezareti tarafından matbuat vasitasıyla neşr edilen General Charles Monro’nun raporu. Mütercimi; Rahmi, İstanbul Matbaayı Amire, 1332 (1916)


14. Çanakkale Savaşı. Fahri Belen. Harp Akademisi Matbaası. İstanbul. 1935 S. 148


15. Gelibolu Askeri Harekatı. Çanakkale. Aspinall Oglander, C.2 s.507


16. Gelibolu yarımadasında bulunmakta olan İngiliz heyet-i seferiyesinin tahliye harekatından bahs olup İngiltere harbiye nezareti tarafından matbuat vasitasıyla neşr edilen General Charles Monro’nun raporu. Mütercimi; Rahmi, İstanbul Matbaayı Amire, 1332 (1916) s.15


17. Çanakkale’nin Tahliyesi.  Rosselyn Wemyss. Mütercimi; Karargah-I Umumi İstihbarat Şubesine Memur Erkan-I Harbiye Bahriyeden HÜSAMETTİN. İstanbul Matbaayı Amire, 1333 (1917) s.8


18. Gelibolu Askeri Harekatı. Çanakkale. Aspinall Oglander s.508


19. On yıllık Savaşın Günlüğü. İzzettin Çalışlar. Yay.haz. İzzeddin Çalışlar – İsmet Görgülü Y.k.y. İstanbul. 1999  S.130


20. Çanakkale Savaşı. Fahri Belen s. 150


21. Gelibolu Askeri Harekatı. Çanakkale. Aspinall Oglander,  C.2 s.528


22. Gelibolu yarımadasında bulunmakta olan İngiliz heyet-i seferiyesinin tahliye harekatından bahs olup İngiltere harbiye nezareti tarafından matbuat vasitasıyla neşr edilen General Charles Monro’nun raporu. Mütercimi; Rahmi, İstanbul Matbaayı Amire, 1332 (1916)


23. Anafartalar Muharebatın Ait Tarihçe. Mustafa Kemal ATATÜRK. Yay. Haz. Uluğ İğdemir. Ttk. Basımevi. Ankara. 1990. s.74 75


24. Komutan Atatürk. Celal Erikan. Türkiye İş Bankası Yayınları. İstanbul. 2006 s.156


25. Atatürk’ün Yaveri Cevat Abbas Gürer, Cepheden Meclise Büyük Önder İle 24 yıl. Turgut Gürer. İstanbul. 2006 s.33


26. Yaveri Atatürk’ü Anlatıyor Salih Bozok. Can Dündar. Doğan Kitap A.Ş. İstanbul. 2001. s.56


 

82.633 okunma

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir