Giriş
Osmanlı Devleti’nde İkinci Meşrutiyetin 23 Temmuz 1908 günü ilân edilmesiyle yeniden parlamenter sisteme dönüldü. II.Abdülhamit Kanun-ı Esasiyi yeniden yürürlüğe koyduğunu açıkladıktan sonra Meclis-i Ayan ve Meclis-i Mebusan’ı toplantıya çağırdı. Meclis-i Mebusan için seçimler 1908 yılı Sonbaharında yapıldı ve Meclis 17 Aralık 1908 günü açılarak çalışmalarına başladı. İkinci Meşrutiyetin ilk Meclisi normal çalışma süresini daha tamamlamadan 18 Ocak 1912 tarihli Padişahın irade-i seniyesi ile feshedilerek, üç ay içerisinde yeni seçimlerin yapılması kararlaştırıldı[1].
1912 yılının Mart ve Nisan aylarında yapılan seçimler sonucunda oluşan yeni dönem Meclis-i Mebusan çalışmalarına 18 Nisan 1912’de başlamıştı. Ancak bu Meclis oldukça kısa bir süre faaliyet gösterebildi. Zira Hükümet ve Meclis arasında sorunlar baş gösterdi bunun üzerine Padişah Mehmet Reşat, 4 Ağustos 1912 tarihinde Meclisi feshetti[2].
Osmanlı Devleti içte hükümet ve seçim tartışmaları yaparken Trablusgarp’ta İtalyanlarla mücadele devam ediyordu. Trablusgarp Savaşı sona erdiği sırada Osmanlı Devletine karşı bu defa da Bulgaristan, Yunanistan, Sırbistan ve Karadağ savaş ilân ettiler. Balkan Savaşı’nın başlaması nedeniyle seçim yapılması olanaksız hale geldiğinden seçimlerin ertelenmesine karar verildi. Balkan Savaşlarının başarısız şekilde sürmesi üzerine Sadrazam Gazi Ahmet Muhtar Paşa istifa etti. Yerine Kamil Paşa hükümeti kuruldu. Ancak Enver ve Talat Bey’in öncülüğünde İttihat ve Terakki Cemiyeti 23 Ocak 1913 tarihinde bir hükümet darbesi yaparak eski Harbiye Nazırı Mahmut Şevket Paşa Sadrazamlığa getirildi. Giderek çetrefil bir hal alan ülke sorunlarını kendine göre çözmeye çalışan Mahmut Şevket Paşa’nın 11 Haziran 1913’te öldürülmesi üzerine o güne kadar büyük ölçüde perde arkasında kalarak ülkeyi yönlendirmeye çalışan İttihat ve Terakki Cemiyeti siyasal iktidarı doğrudan doğruya kullanmaya başladı. Sait Halim Paşa Sadrazamlığa getirildi. Talat Bey Dahiliye Nazırı (İçişleri Bakanlığı) oldu.
Balkan Savaşı bittikten sonra hükümet, genel seçimlerin ertelenmesini gerektirecek nedenlerin artık ortadan kalktığını belirterek seçimlerin yapılması için 14 Ekim 1913 tarihinde İçişleri Bakanlığı’na yetki verdi. Bunun üzerine Şubat-Mart 1914’te yapılan seçimler sonucunda Meclis-i Mebusan 14 Mayıs 1914’te açılarak çalışmalarına başladı. Birinci Dünya Savaşı sırasında da bu Meclis çalışmalarına devam etti. 21 Aralık 1918 tarihinde “zorunlu siyasi nedenlerden ötürü” fesh edilmesi Padişah tarafından uygun görülen Meclis-i Mebusan, dört yıllık çalışma süresinden daha fazla bir süre görev yaptı[3].
14 Mayıs 1914 tarihinde açıldığında henüz Birinci Dünya Savaşı başlamamıştı. Meclis-i Mebusan birikmiş olan ve daha evvel yapılması gereken işleri süratle yerine getirmeye çalıştı. Özellikle bütçe, hesap kanunları ile Balkan Muharebeleri nedeniyle ortaya çıkan sosyal ve ekonomik düzenlemeleri ve muhacirlerin yerleştirilme ile ilgili düzenlemelere öncelik verdi. Fakat 28 Haziran 1914 tarihinde Avusturya Arşidükü ve eşinin suikast sonucu öldürülmesi yeni bir savaşın ufukta olduğunu gösterdi. Osmanlı Devleti’nin de çıkacak bir savaşın dışında kalması olanaksızdı. Gelişen olaylar da bunu gösterdi.
Savaşın Başında Meclis-i Mebusan
Padişah Mehmet Reşat “Avusturya-Macaristan ile Sırbistan arasında ahiren tehaddüs eden harbin bir şeklî umumîye” aldığını belirterek Meclis-i Mebusanı Kasım ayı başında toplanmak üzere 2 Ağustos 1914 tarihinde tatil etti[4].
Meclis-i Mebusan’ın tatilde olduğu sürede savaş hızla yayıldı. Osmanlı donanmasının Karadeniz’deki Rus gemilerine ve limanlarına 28/29 Ekim 1914 tarihinde saldırması ile Birinci Dünya Savaşı’na girmiş oldu. 3 Kasım 1914’te iki İngiliz savaş gemisi Seddülbahir ve Ertuğrul Tabyaları’nı bombalarken, iki Fransız savaş gemisi de Kumkale ve Orhaniye Tabyaları’nı bombaladı. Yaklaşık 17 dakika süren saldırıya Osmanlı topçuları karşılık verdi. Saldırı sonucu Seddülbahir Tabyası’nın cephaneliğine bir top mermisinin düşmesi üzerine büyük bir patlama oldu. Seddülbahir Tabyası’nda bulunan subay ve erlerin önemli bir kısmı şehit oldu ya da yararlandı. Bu saldırı ile Çanakkale’de Osmanlı Ordusu ilk şehitlerini vermiş oldu.
Meclis-i Mebusan belirlenen tarihten bir ay sonra açılabildi. Meclisin 21 Aralık 1914 tarihli toplantısında Osmanlı Ordu ve Donanmasının ortaya koyduğu yiğitlik ve kahramanlıktan dolayı daha Meclis-i Mebusan’ın tebrik ve teşekkürlerini içeren Başkumandanlık Vekâletine yazılan telgraf okundu. Telgraf metni şöyleydi:
“Kahraman Osmanlı Askerleri!
Milletin ihtiyarından gencine, şehitlerinden dirilerine varıncaya kadar asırlardan beri beklediği intikam güneşi geldi.
Osmanlılığın ve Müslümanlığın en büyük düşmanı olan Moskoflarla ve müttefikleri İngiliz ve Fransızlarla karşı karşıya bulunuyordunuz. Onları tepeleyiniz. Ve şimdiye kadar söndürdükleri ocakların, açtıkları yaraların ayaklar altında bıraktıkları şehitlerin intikamını alınız ki, omuzlarımızı iki kad eden mağlubiyet lekeleri alnımızdan silinsin ve Allah ve Peygamber de bizden razı olsun.
Halife-i Zişan, düşmanlar aleyhinde cihat ilân etti. Dünyanın her köşesindeki Müslümanlar Emirü’l-Mü’minin bu davetine icabetle silaha sarıldılar. Müslümanlar ve Osmanlılar için felah dakikası artık çaldı. Siz bu hareketin önündesiniz. Göğüslerinizde iman ile kalplerinizde emn-ü itimat düşmana saldırınız. Arkada bıraktığınız evlât ve ailenizi, ocaklarınızı hiç düşünmeyiniz. Onlar bize vediatullahtır… Gözlerinizi uzaklara kaldırınız ve hudut haricinde kurtarılacak kardeşler, ezilecek düşmanlar, istirdat edilecek haklar bulunduğunu bir an unutmayınız.
Kahraman Ordu ve Donanma!
Bütün Osmanlı milletiyle beraber, bütün Müslümanlık dünyası gözlerini sana dikmiştir. Allah’ın inayeti, Peygamberin ruhaniyeti sayesinde feyz ve necatı senden bekliyor. Uhdene düşen vazifeyi Allah uğrunda cihadı bütün kabiliyetinle yap ve nusret-i Cenab-ı Hak’tan bekle.”[5]
Bu telgraf, henüz Çanakkale Cephesi açılmamış olmasına rağmen Meclis-i Mebusan’da Çanakkale’yi ilgilendiren ilk metin olması açısından önemlidir.
Meclis-i Mebusan çalışmalarına devam ederken İngiliz ve Fransız savaş gemileri de 19 Şubat 1915’ten itibaren Çanakkale Boğazı’nın dış istihkâmlarını bombalamaya başlamışlardı. Meclis Başkanı Halil Bey, 16 Şubat 1330 (1 Mart 1915)’tarihinde “4 aylık vukuat-ı harbiye”nin tüm cephelerde dostlarımızın ordumuza güvenini arttırdığından düşmanlarımızı hayretler içinde bıraktığımızdan söz ediyordu ve Meclis Başkanı Halil Bey, 16 Şubat 1330 (1 Mart 1915) tarihindeki konuşmasında şöyle diyordu:
“Muazzez refiklerim,
Harbi Umumiye iştirak zaruretinde kalan Hükümet, bu anı mühimi tarihide milletin rey ve tasvibini almak üzere, mümessili millet olan Heyet-i Celilenizi 1 Kanunuevvel’de içtimaa davet etmişti…
Her cephede bu suretle makhur olan düşman, bir azm-i nevmidane ile Çanakkale Boğazı’na hücuma iptidar eylemiştir. Dört beş günden beri kuvvetli zırhlıları ile icra ettiği mütemadi bombardımanla, eseri muvaffakiyet addedilebilecek cüz’i bir netice bile elde edemeyen düşmanın, Osmanlı celâdetinin en acı darbesini burada yiyeceğine hiç şüphe yoktur.(Alkışlar). Boğazları geçmesi muhtemel olmamakla beraber, geçse dahi bu muvaffakiyetin azim ve metanetimize tezyitten başka bir netice vermeyeceğinden emin olsun.(Alkışlar).
Ordumuzun en büyük kısmının burada mütehaşşit bulunduğunu ve her ihtimale karşı tedabirin alınmış olduğunu iyi bilmelidir. Yerde sürünerek değil, aslanlar gibi dövüşerek sefil ve cebinler gibi alnımız yerde değil, asil ve büyük müstakil milletler gibi cephe-i pakimiz yüksekte olarak yaşamaya azmeylemiş olduğumuzu ve ölsek bile Sultan Osman’ın elimize verdiği seyf-i celâdet ve şehametinin hakkını ödeyerek öleceğimizi dünya iyi bilsin.(Alkışlar).
Bu kürsiî mualladan haykırıyorum: Ölmeyeceğiz, yaşayacağız, yolumuz halâs-ı ebedi yoludur.(Sürekli alkışlar)…
Bugün de, yarın da İstanbul ve Anadolu hudutlarını bekleyen Osmanlı neferi aynı zamanda Berlin’in, Viyana’nın, Budapeşte’nin kahraman bekçisi olduğu gibi Alman, Macar ve Avusturya neferleri de aynı suretle İstanbul’un ve Anadolu’nun şanlı muhafızı olduklarını tahattur edeceklerdir.(Alkışlar)…”[6]
Meclis Başkanı Halil Bey’in bu konuşmasından sonra Padişah Mehmet Reşat’ın irade-i senniyesi gereği Meclis-i Mebusan 16 Şubat 1330 (1 Mart 1915) tarihinden başlayarak 15 Eylül 1331 (28 Eylül 1915) tarihine kadar kapatılmıştır.
Padişaha Gazilik Unvanının Verilmesi
28 Eylül 1915 tarihinde Meclis-i Mebusan açılınca Osmanlı Ordusu ve Donanmasının Çanakkale’de gösterdikleri başarı nedeniyle Padişaha Gazilik unvanı verilmesi konusunda Sadrazamlık Makamı bir tezkire hazırlamıştı. Sadaret tezkiresi şöyleydi:
“Zat-ı Şahaneye Gazilik unvanının tevcih edildiğine dair Sadaret tezkiresi
REİS- Ordu ve Donanma-yı Hümayunun bilhassa Çanakkale’de iktisap ettikleri muzafferiyete bina’en, Nam-ı Ma’ali İktisamı Cenab-ı Padişahiye, “GAZİ” Unvan-ı Mefharet iltisamının terdifi hakkında, fetva-yı şerife sadır olması üzerine, bu babta İrade-i Seniye-i Cenab-ı Padişahî şerefsudur buyurulduğunu ve Nam-ı Nami-ı Hazret-i Padişahiye “GAZİ” unvanı ita edildiğini müşir tezkere-i samiyedir. Binaenaleyh iktisab olunan muzafferiyattan dolayı Zat-ı Hazret-i Padişahiye “GAZİ” unvanının izafe edilmesini Meclisimizin de memnuniyetle telâkki eder. Bundan dolayı Hak-i Pa-yi Şahane Meclisimizin tebrikatını arz etmek üzere bir Hey’et-i mahsusa izamını kabul eder misiniz? (“Pek güzel” sadaları, alkışlar).”[7]
Böylece, Padişah Mehmet Reşat’a Çanakkale Cephesi’nde elde edilen başarılar nedeniyle “Gazilik unvanı” verilmesi Meclis-i Mebusan tarafından kabul edildi.
Ressamların Yaptığı Tabloların Meclise Asılması
Meclis-i Mebusan kapalı iken Osmanlı ressamlarından İsmail Hakkı Bey ve Yüzbaşı Tahsin Bey Çanakkale Cephesine giderek cephede gördüklerine dayanarak tablolar yaptılar ve bu tabloları Meclis-i Mebusan’a armağan ettiler. Meclis-i Mebusan 28 Eylül 1915 tarihinde bu ressamların yaptıkları ve Meclise armağan ettikleri tabloların Meclis duvarlarına asılmasını kararlaştırdı. Bununla ilgili olarak Meclis’te yapılan görüşme sonrasında Müdafaa-i Milliye Cemiyeti’ne de Meclisin memnuniyetinin bildirilmesine karar verildi[8].
Meclis-i Mebusan’ın Çanakkale’deki Askerlere Şükranlarını Sunması
Meclis-i Mebusan’ın 28 Eylül 1915 tarihli birinci oturumunda Kütahya Mebusu Abdullah Azmi Efendi Çanakkale’de büyük kahramanlık gösteren askerlere Meclisin şükranlarının sunulmasını istemiş ve bu istek Meclis tarafından alkışlarla kabul edilmiştir:
“ABDULLAH AZMİ EFENDİ(Kütahya)- Müsaade eder misiniz? Mevcudiyet-i milliyemizi hayatlarıyla müdafaa eden Çanakkale müdafilerine Meclisin en samimi şükranlarının, en samimi ihtiramlarının tebliğini teklif eylerim.
REİS- Arz edeceğim efendim. Meclisimizin tatilinin ne gibi eyyama müsadif olduğu ma’lumdur. Burada Meclisimizin tatil olunduğu gün, Makam-ı Riyaset tarafından irat edilen nutukta, Çanakkale’nin düşmanlara ebedi bir mezar olacağı ümidi izhar edilen bu temenniyi Kahraman Osmanlı Ordusu bilfiil hakikate kalbetti. Çanakkale Muharebesi, düşmanların birçok zırhlılarına mezar olduğu gibi, birçok ordularını da oraya ebediyen defnetti ve Osmanlı namını kemal-i şan ve şerefle ensal-i atiyyeye kalacak ebedi bir heykel gibi sahife-i tarihe rekzetti.
Binaenaleyh, Meclis-i Mebusan, Millet namına teşekküratını, minnettarlığını Orduya araz etmekle izhar-ı meserret eder ve bundan fahr duyar. Bunda hepimizin müşterek olduğu da şüphesizdir.(Alkışlar).”[9]
Kütahya mebusu Abdullah Azmi Efendi’nin bu teklifinin kabul edilmesi üzerine Meclis-i Mebusan Reisi Halil Bey “Meclis-i Milli”nin şükranlarını Başkumandanlık Vekâleti’ne bir telgrafla bildirmiştir.
“Çanakkale müdafilerine Meclisin şükranlarının iblağı babında Başkumandanlık Vekâleti’ne keşide olunan telgraf ve cevabı
REİS- Efendim, geçen Salı günü hey’et-i celilenizin verdiği karar veçhile, Makamı Riyasetten Başkomutanlık Vekâleti’ne Ordu ve Donanma namına bir tebrik ve takdir telgrafı göndermişti. Mezkûr telgraf ile Kumandanlık Vekâleti’nden cevap var, onları okuyalım.
Başkumandanlık Vekâleti Celilesine
Müddeti içtimaiyyesini ikmal eylemek üzere müzakeratına yeniden iptidar eden Meclis-i Mebusan, emsalsiz bahadırlığı ve şayan-ı hayret fedakârlığı ile kadri vatanı ilân eden Şanlı Ordu ve Donanmamıza selamı takdir ve tebcilini ve muzafferiyeti katiyyeye bir an evvel vusul için himaye-i samedaniyyeye mazhariyetleri hakkındaki temenniyatı halisanesini iblağa bendenizi me’mur etmiştir.
Meclis-i Milli’nin bu selam ve temenniyatının kuvve-i Berriyye ve Bahriyemize vesateti devletlerini rica ederim efendim.
Meclis-i Mebusan Reisi
Halil”[10]
Meclis-i Mebusan Reisi Halil Bey’in bu telgrafına Başkumandanlık Vekâleti 20 Eylül 1331 (3 Ekim 1915) tarihinde şu cevabı vermiştir:
“Meclis-i Mebusan Riyaset-i Celilesine
Hey’et-i Mebusanı kiramın Osmanlı Ordu ve Donanmasına selamlar ihda ve muvaffakiyetler temenni etmekte olduğunu tebşir eden telgrafname-i âlilerini büyük bir hissi teşekkür ve iftihar ile okudum.
Vatanın namus ve haysiyetini ilâ için karada, denizde, silah başında düşmanla çarpışmakta bulunan askerler hakkında muhterem Mebusanın ihzar ettiği tebcilat ve temenniyatını askere ifham olunmak üzere Ordular ve Donanma Komutanlarına derhal tebliğ ettim.
Vazifelerinin kutsiyetlerini cidden takdir ettiklerini enzar-ı alem önünde ispat etmiş olan şeci fedakâr askerlerimizin bu takdir ve teveccühü pek büyük şevk ve meserretle karşılayacakları şüphesizdir. Teşekküratımın bütün Osmanlı Ordu ve Donanması namına kabulünü rica ederim efendim.
20 Eylül 1331 (3 Ekim 1915)
Başkomutan Vekili ve Harbiye Nazırı
Enver”[11]
Enver Paşa’nın Savaşı, Gidişatı ve Çanakkale Cephesindeki Başarılar Konusunda Meclise Bilgi Vermesi
Enver Paşa Meclis-i Mebusan’a 22 Eylül 1331 (5 Ekim 1915) tarihinde Osmanlı Devleti’nin askeri durumu hakkında ve Çanakkale’de elde edilen başarılar hakkında bilgi verdi. Enver Paşa’nın Meclis-i Mebusan’da yaptığı açıklamalar şöyledir:
“REİS- Harbiye Nazırı Paşa Hazretleri vaziyet-i askeriye hakkında bazı izahat vereceklerdir.(Medit ve sürekli alkışlar)
ENVER PAŞA(Başkumandan Vekili ve Harbiye Nazırı)- Bize arazi, can, mal ve şeref ve haysiyetçe birçok zıya-ı mucip olan geçen harbi müteakip bir nezaret, kendisine mahsus vazifeyi yapıp, Memleketi canlandırmakla meşgulken, biz de o muharebeden kalma Ordumuzun enkazını toplamakla uğraşıyorduk; fakat zaman bizim tahminimizin fevkinde istical etti, umulmayan bir zamanda bugün içinde bulunduğumuz harp parlayıverdi. Memleketimizin vaziyet-i coğrafyası ve komşularımızdan bize müessir olabileceklerle öteden beri mevcut münasebatımız daha ilk anda bizi ihtiyatlı bulunmaya mecbur etti. Vesait-i nakliyemizin noksanı, bir an evvel işe başlamamız için ikinci bir mecburiyeti teşkil ediyordu. Nihayet Şevketmeap Efendimiz, Umumî Seferberliği irade buyurdular. Hiç kimsenin tahmin ve tahayyül etmediği büyük bir tehalükle bütün Millet bu İrade-i Seniyyeye tevfikan silah başına koştu ve yine tahminin fevkinde bir sür’atle bütün ümitlerin fevkinde büyük bir Ordu vücuda getirdi.
Harp diğer memleketlerde devam ediyor ve cereyan eden ahval ara sıra bizi tehdit ediyordu. Mümkün mertebe harpten tevakkiye çalışıldı. Fakat Karadeniz’de Rusların suikastı neticesi patlayan toplar bizi de bu harbe soktu. İlk anda anlaşılıyordu ki, bugün düşmanlarımız olan hükümetler daha çoktan beri hudutlarımızda bizi bir an evvel ezip, mahvetmek için hazırlanmışlar ve kemal-i tehalükle bu anın vürudunu bekliyorlarmış. Her taraftan hücuma maruz kaldık. Tecavüzî bir maksadımız olmadığı için, kuva-yı askeriyemize daha bidayette vuku’a gelecek taarruzlara karşı koyacak tarzda taksim etmiştik. Fakat bunda da, eski harplerde olduğu gibi, bir takım ikinci derecede fikirlere saplanmayarak, maksadı umumî harbin gayesine atfen hazırlanmış bulunuyorduk. Kafkasya’da patlayan Rus top ve tüfeğiyle başlayan düşman taarruzu, evvelâ ilerler gibi olmuştu. Fakat aradan bir ay geçtikten sonra Rusları kendi arazileri dahilinde takip edecek surette mukabil taarruza geçerek, onları hırpaladık ve bugüne kadar gördüğümüz gibi, Rus Ordusunu artık bizim için bir tehlike teşkil edemeyecek bir hale soktuk.(Alkışlar)
Bu sırada en mühim vak’ayi Çanakkale cihetinde hazırlanıyordu; bundan evvel Mısır seferine iptidar etmiştik. Herkesin yapılamayacağını zannettiği bu sefer için iptidaî lâzım gelen istihzarattan sonra Ordumuzun bir kısmiyle yine düşmanlarımızın geçilemeyeceğini zannettiği (Sina) şibh-i ceziresini geçtik ve atide yapacağımız büyük hareket için lüzumu olan araziyi Kanala kadar işgal ettik. Düşmanın tedabirini anladık ve buna karşı ittihazı lâzım gelen tedbirler için bir fikir edindik. Bu teşebbüsten hâsıl ettiğimiz kanaat, Mısır Seferi’nin yapılabileceği ve inşallah muvaffakiyet elvereceği merkezindedir.(Şiddetli alkışlar)
Bu sıralardaydı ki, İngiliz, Fransız donanmaları Çanakkale’de ufak tefek taarruzlara başlamışlardı. Zaten bizce kıymet-i harbiyesi olmayan harici istihkâmat yine tahminin fevkinde büyük bir mukavemet gösterip sustular. Düşmanlarımız bundan cesarete gelmiş olacaklar ki, bildiğiniz gibi, 5 Mart’ta Dünyada kimsenin mağlup olmayacağını zannettiği büyük donanmalarıyla boğaza hücum ettiler. Fakat inayet-i Hak’la orada donanmalarının büyük bir kısmının batırıldığını görerek, makhuren geri dönmeye mecbur oldular.(Alkışlar)
Bunda muvaffak olmayan düşman, karada bizi mağlup ederek, bu suretle Boğazı açmak ve İstanbul’u zapt etmek fikrine düştü. Bunda da bizim tahminimiz düşmanınkine galebe çaldı. Teşebbüslerinde, kendilerinin pek mükemmel ve dehşetli vesa’itine rağmen muvaffak olamadılar. Bugüne kadar muvaffak olmadıkları gibi, bundan sonra da muvaffak olmalarının hiç ihtimali kalmamıştır.(Şiddetli alkışlar)
Efali gazetelerde gördüğünüz için artık teferruat hakkında söz söyleyerek, orada askerlerimizin en küçüğünden, en büyüğüne kadar nasıl bir fedakârlıkla ve nasıl bir tevekkülle harp ettiklerini tekrar etmeye lüzum görmüyorum.(“Yaşasınlar” nidaları, alkışlar)
Gün olmuştur ki, askerlerimiz düşmanın denizden ve karadan bizim elimizde bulunan topların belki yirmi, otuz misli fevkinde topla yaptığı ateş karşısında tüfeğini elinde tutmuş ve karşısına çıkan düşmanı gülerek karşılamış, ezmiş ve mahvetmişlerdir.(“Yaşasınlar” nidaları, şiddetli alkışlar) Vasati bir tahmine göre İngilizler bu kara muharebesi için şimdiye kadar beşyüzbin asker kullanmışlardır. Fakat bu kuvvetin hemen yarısına yakın miktarı; yani ikiyüzbin kadar ölü ve yaralı olarak burada gömülmüş ve geri dönmüştür. Zaten son haberlerden anladığımıza göre, kendilerine yeni zuhur eden bir vesileden bi’l-istifade buradan ümitlerini büsbütün kesmiş ve bu kuvvetin bir kısmını geri çekmeye başlamışlardır.
Evvelce söylediğimiz gibi, bütün harekât-ı askeriyede maksad-ı aslî olan netice-i katiyyeyi kazanmayı düşündüğümüz için, tabiatıyla Memleketimizin gayet vasi olan hudutlarının her tarafında kuvvetli olma ihtimali yoktu. Eğer böyle yapsaydık bugün hiçbir yeri muhafaza edemezdik. Bu münasebetledir ki, arazimizin bazı aksamı ma’ateessür düşmanın tecavüzüne maruz kaldı. Fakat onu da kemal-i emniyetle vaat edebilirim ki, sulhu görmezden evvel düşman ayaklarını oradan keseceğiz. Düşmanlarımızı geldikleri yere ve belki daha ilerilere kadar da süreceğiz.(Alkışlar)
Biliyorsunuz ki, harp beş, on gün sonra senesine giriyor ve seferberlik de hemen birbuçuk seneyi geçiyor. Bu müddet zarfında hakikaten Milletin yapmış olduğu fedakârlık eğer bu derece olmasaydı, kendilerine lâyık böyle bir Ordu ve Donanma vücuda getirmek kabil olmazdı.(Alkışlar, “Yaşasın” nidaları)
Bugün, bizim bugüne kadar topladığımız kuvvet, size yalnız ufak bir fikir verebilmek için diyebilirim ki, iki milyonu geçmiştir ve bununla biz bugün sair hükümetlerden kuvvetli olduğumuz gibi, yarın da kuvvetli bulunacağız. Çünkü her hükümet, her memleket, birkaç sınıf sonraki kura efradını da silah altına almış olduğu halde, biz bugün mutat olan askerleri silah altına almakla iş görüyoruz. Binaenaleyh, bugüne kadar en müşkül zamanları geçirmiş olan Ordumuz, bundan sonra daha kuvvetli, daha kesretli, daha mükemmel olarak mevcudiyetini muhafaza edecek ve inşallah netice-i kat’iyenin muvaffakiyetle kazanılmasına en büyük amil olacaktır.(Alkışlar)
Müttefiklerimizin orduları hakkında Reisi Muhterem Halil Beyefendi kısaca özetlenecek şeyi ifade ettiler. Bugün Alman ve Avusturya kılıcı ne taraf döndüyse orada maksadına nail oldu. Bugün üç müttefik ordu, sekiz müttefik orduya karşı kemal-i muvaffakiyetle harp ediyor, edecek ve inşallah netice-i kat’iyyeyi de istihsal eyleyecektir.(Şiddetli alkışlar)
Biz bir sene kadar kendi yağımızla kavrulduk, hariçle tamamıyla muvasalamız kesilmiş olduğu için ve geçen Balkan Muharebesi’nden miras olarak bize pek az bir şey kaldığı için, kendi Memleketimizin hâsılatıyla şimdiye kadar olan zamanı geçirdik. Fakat onu da tebşir edebilirim ki, bizim için sonuna kadar da devam etse yine sıkıntı çekmeyecek olduğumuz bu yalnızlık hali az zaman sonra ortadan kalkacak, daha mebzül silah, cephane vesa’ir ihtiyacatı temin edilerek Ordumuz daha iyi bir hale gelecektir.(Alkışlar) Şevketmeab Efendimizin Orduya mülhem olan hissiyatı kahramananeleri Orduda ve Donanmada öyle bir his, öyle bir iman hâsıl etmiştir ki, Cenab-ı Hakka sığınarak biz nereye dönsek galip geleceğiz ve ilâsı için uğraştığımız maksada vusul bulacağız ve bugün her nefer biliyor ki, bu harpte yalnız 30 milyon Osmanlı için değil, fakat aynı zamanda 350 milyon ehli İslâmın hukuk ve hürriyetini istihsal için çalışıyor. (Alkışlar) Binaenaleyh bu surette çalışan arkadaşlarıma ben kat’iyen eminim ki, Allah şimdiye kadar olduğu gibi yardım edecek ve neticede muzafferiyeti bize bahşedecektir.(Şiddetli ve sürekli alkışlar)”[12]
Meclis-i Mebusan Üyelerinin Çanakkale Cephesini Ziyaretleri
Çanakkale Muharebeleri sırasında Meclis-i Mebûsân ve Meclis-i Ayân’dan oluşan onsekiz kişilik vekîller heyeti, orduya karşı milletin minnettârlığını göstermek üzere İstanbul’dan Çanakkale’ye yola çıkmışlardı. Bu heyete Meclis-i Mebûsân’dan katılan kişiler şunlardı[13] :
Sivas Mebûsu : Emin Edip Lazistan Mebûsu : Sudi
Kütahya Mebûsu : Abdullah Azmi Muş Mebûsu : İlyas Sami
Şam Mebûsu : Bedi’el-Müeyyed Konya Mebûsu : Şakir
Biga Mebûsu : Kazım Urfa Mebûsu : Ömer
Süleymaniye Mebûsu : Babanzade Hikmet Saruhan Mebûsu : Sabri
Bolu Mebûsu : Necati Sinop Mebûsu : Hasan Fehmi
Antalya Mebûsu : Hamdullah Emin İstanbul Mebûsu : Salah Cimroz
Aydın Mebûsu : Veli
Bu hey’et Çanakkale Cephesi’ndeki 5 nci Ordu Karargâhından Meclis-i Mebusan’a 21 Teşrinievvel 1331 (3 Kasım 1915) tarihinde şu telgrafı çekmiştir:
“Dersaadet’te Meb’usan Riyaset-i Celilesine
Karargâh-ı Umumi ve muhtelif cepheler ziyaret edildi. Kahraman Ordumuzun gösterdiği havarik-i celâdet ve hamsetten dolayı Meclis-i Milli’nin teşekkürat-ı mennetdarisi, gerek erkân ve ümeraya gerek efrada tebliğ edilmiş ve mümessilin-i Milletin şu alâka-yi kadirşinasanesinden mütehassıl tesir-i şevkâver cümlede meşhud ve mahsus olarak bi’l-mukabele millete ve vekillerine arz-ı şükran kılınmış olduğu maruzdur.
21 Teşrinievvel 1331(3 Kasım 1915)
(Ziyarete katılan Meb’usların isimleri)”[14]
28 Teşrinievvel 1331/10 Kasım 1915 tarihinde 5 nci Ordu Komutanı Liman von Sanders, Çanakkale Ordusunu ziyaret eden Mebûslara hitaben şu telgrafı göndermiştir:
“ Hey’et-i Mebûse-i Mebûsân-ı Kırâm Hazerâtına
Ordu karârgâhı ile mevâkî-i ‛adiyeyi teşrîfleri gerek ‛acîzleri ve gerek Beşinci Ordu için mucîb-i fahr ve mesâr olduğunu ‛arz ve iblâg ile kesb-i şeref eylerim.
28 Teşrinievvel 1331(10 Kasım 1915)
Beşinci Ordu Kumandanı
Liman F(v)on Sanders”[15]
Bu telgraf üzerine Çanakkale ziyaretine katılan Kütahya Mebusu Abdullah Azmi Efendi 16 Teşrinisani 1331 (29 Kasım 1915) tarihinde Meclis-i Mebusan’da kürsüye gelerek yaptığı konuşmada, Çanakkale Cephesi’nin durumu, cephe gerisi ikmâl vaziyeti ve Mustafa Kemal’in çabalarından övgüyle söz etmiştir. Abdullah Azmi Bey’in yaptığı konuşmada, Mustafa Kemal’in bu heyete verdiği yemek konusu da son derece ilginçtir. Abdullah Azmi Bey’in Meclis’teki konuyla ilgili beyanatı şöyledir:
“Birinci devreyi itmâm etmek üzere 15 Eylül’de Meclisimiz küşâd olduğu vakit taht-ı karâra alınan ilk mesele orduya karşı milletin minneddârlığını teblîğ olmuştur.
Bu teblîği icrâ etmekle beraber, yakından kahramanları ziyaret ve milletin minneddârlığını kendilerine teblîğ ettirmek üzere Ayân ve Mebûsân’dan mürekkeb onsekiz kişilik bir hey’et, Meclis-i li’nin ve fırkanın tensîbi ile Çanakkale’ye gönderildi. Gelibolu, Şibh-i Cezîresi, Osmanlıların şehâvet ve celâdetine misâl olmakta pek garîp tecelliyâta mazhâr olmuştur. Osmanlı’nın bidâyeti zuhûrunda Süleyman Paşa tarafından Rumeli’ye geçilip Osmanlı ‛azm-i istilâsı bu Şibh-i Cezîre’de ve Çanakkale’de cereyân eden besâlet ve kahramanlıklar yine o şehâvet ve celâletin büyük bir misâli olmak üzere gösterilebilir.
Düşmanın kat kat fa’ik olan vesa‛it ve mühîmmâtına rağmen, tutunabildikleri yeri gören bir bitaraf düşmanlar da asr-ı hâzırın terakkiyâtıyla mütenâsib olan fennin mevcûdiyetini ve mebzûl vesa‛it ve kuvva-yı tahrîbiyeyi düşünerek kendilerinin yüzüne tükürmekten ve Osmanlı kahramanlarını kucaklamaktan kendilerini alamaz.(Alkışlar).
Efendiler, reye’l-‛ayn vuku‛ bulan müşehedâtımı ‛arz ediyorum. Akıl içün târik birdir derler. Bunun içün de bir Erkan-ı Harb olmaya lüzûm yoktur, zannederim. Bütün hâkim nıkât, gerek Anafartalarda, gerek cenûp grubunda ve hâkezâ Asya grubunda bütün mühîm ve hâkim noktalar bizim elimizdedir.
Tarassud mevki‛lerinden bakıldığı zaman görülüyor ki hâkim noktalar bizim kahramanlarımızdadır. Düşmanın yarasa kuşu gibi tutunabildiği yerler mahkûm noktalardan ibarettir. Askerlerimizin i‛âşesini ve kendilerinin sa’ir ihtiyâcını temin içün Harbiye Nezaretinin göstermiş olduğu takayyüdattan dolayı bilhâssâ teşekkür etmekten kendimi alamayacağım. İlk hâtta kadar bütün neferâta çay ve çorba gibi sıcak yemekler tevzi‛ olunduğunu neferât kendileri söylediler.
Şimâl Grubuna bir hey’etle vasıl olacağımız sırada bir düşman teyyâresinin verdiği işaret üzerine, düşman üzerimize şarapnel yağdırmaya başladı. Bu düşmanın her fırsattan yararlanmaya çalıştığına bir misâldir ve ne kadar müteyakkız olduğuna bu kadar dakîk vesa‛it-i harbiyyeye karşı fennen lâzım geldiği gibi teçhîz edilen bir düşmana karşı gösterilen kahramanlıklar sitâyişin kat kat fevkinde bulunmak lazımdır. Bunu benim gibi bir ‛acizin takdîr etmesini hadna şinâslık ‛addederim.
Yalnız telgrafnâmenin okunması münâsebetiyle Re’is Bey tarafından vuku‛ bulan ‛arzu üzerine müşâhedâtımdan bahsettim.”[16]
Abdullah Azmi Bey, bundan sonra Mustafa Kemal’in heyete gösterdiği yakın ilgi ve alâkadan bahsetmiştir. Cepheyi ziyaret eden heyete Mustafa Kemal, savaş ortamı olmasına rağmen öğle yemeğinde tabaklar üzerine savaş harekâtını içeren harita hazırlatmıştı. Bu durum hem heyet üyelerini çok şaşırtmış, hem de Mustafa Kemal’in bu heyete verdiği önem ve vazifesinde gösterdiği titizliği anlamak açısından son derece dikkat çekici bir davranıştır. Abdullah Azmi Bey, bu davette yaşadıklarını ve Mustafa Kemal’i Meclis-i Mebusan’da anlatmaya şöyle devam etmiştir:
“Anafartalarda Mustafa Kemal’in karârgâhına gittiğimiz vakit, müşârün ileyh 18 kişiden mürekkeb olan hey’etimizi siperlere sokmayarak tarassud mevki‛ yanında bir tepeye çıkardı. Kendisinin şeca‛at (yiğitlik) ve besâleti (cesurluğu) bizi siperlere sokmaya mani‛ oluyordu. Oradan düşmanın 27, 28 parça kadar saydığımız gemilerini görüyorduk. Düşman gemileri deniz üzerinde geziniyordu. Düşman böyle gemilerin ateşi altına sığınmış bir hâldeydi.
Mustafa Kemal Bey’in gösterdikleri şeca‛at ve besâlete mebnî kendi ismine izâfe edilen tepede “Kemalyeri”nde, bize vuku‛ât-ı harbiyye hakkında ma‛lûmât verdiler. Bu tepenin şanlı istihdâdını anlattılar. Tabii bu menâkıbı söylemenin yeri burası değildir.
Bu kadar mühîm meşâgil arasında bize vermiş oldukları ziyâfette sahâ-i harbin haritasını tab ettirmiş ve herkesin isimlerini yazdırarak tevzi‛ eylemişlerdi. Bu harikalar(ı) tabakalarımızın üzerinde bulmuştuk. Bu hikâyeden maksadım Mustafa Kemal Bey’in vazîfesindeki dikkatin bir numûnesini göstermek ve bulunduğu mevki‛in haritasını sizlere ira’e etmek üzere bize tevdi‛ eylediğini bildirmektir.
Bu da 12 sa‛atin içünde vaki‛ oluyor. 12 saat evvel biz oraya gelmiştik. Öğle yemeğini orada yesinler diye kendileri haber gönderdiler. Ertesi gün öğle yemeğine kadar olan zaman zarfında 18 tane harita yaptırmış, herkesin ismi ile yemek tabağının üstüne koydurtmuştu. Gerek askerin i‛aşesi ve gerek Çanakkale’nin gayr-ı kâbili mürûr olması hakkındaki kana‛atimize bir şey ilâve etmek istemem.
Çünkü bugüne kadar fa’ik mühîmmâtla, en taze kuvvetlerle savaştığı halde düşman, bulunduğu yerden bir adım bile ileri atamamıştır. Yakın vakitte denize dökeceğiz. Bunu akl-ı ka‛asırânemle te’emmül ettim ve sizi te’mîn ederim ki, bu pek yakın vakitte vaki‛ olacaktır.
Liman Paşa Hazretlerinin hey’etimize karşı fevk’alade ibraz-ı nezaket ederek beyan-ı hürmet ettiklerini söylemeyi de kendime vazife addederim. Kendileri vazifelerinde nasıl bir kumandansalar misafirlerine karşı da fevk’alade nazik bir zat olduğunu ispat buyurdular. Şimal Grubu’nda gerek Anafartalar’da ve gerek Mevkii-i Müstahkem Kumandanlığı’nda gerek Asya Grubu’nda gerek aşağı mıntıkada –ki, oranın yolu ayrılmıştı, oraya ma’ateessüf gidemedik, oradan mahrum kaldık.- Kumandanların vazifelerine ihtimamlarından askerlere karşı olan takayyütlerinden dolayı kendilerine Meclisçe beyan-ı teşekkür edilmesini teklif ediyorum.”[17]
Meclis Başkanı Halil Bey, Abdullah Azmi Bey’in Çanakkale Cephesi’nde görev yapan kumandanlara Meclisçe teşekkür edilmesi isteğini olumlu karşılamış ve Meclis de bu isteği kabul ederek 5 nci Ordu Kumandanı Liman von Sanders’e Meclis adına bir telgraf çekilmesi kararlaştırılmıştır[18].
Çanakkale Cephesini ziyarete giden heyet içerisinde Ayân Meclisi’nden de üç ayan üyesi bulunuyordu. Bunlar; Süleyman Paşa, Abdulhamit Zehvari ve Muhittin Efendi’dir. Heyette yer alan Süleyman Paşa da 8 Kasım 1915 tarihinde Meclis-i Ayan’da Çanakkale Cephesi’ndeki izlenimlerini ayan üyeleriyle paylaşmıştır[19].
Macaristan Meclis-i Mebusan Başkanının Tebriği
Bu arada Osmanlı Ordusunun Gelibolu yarımadasındaki son başarıları üzerine Macaristan Meclis-i Mebusanı Osmanlı Meclis-i Mebusanı’na bir telgraf göndererek bu başarıları kutlamıştır. Macaristan Meclis-i Mebusanı’nın telgrafı alkışlar arasında Meclis’te okunmuştu. Macaristan Meclis Başkanı Polde Bueti imzalı telgraf şöyleydi:
“Meclis-i Mebusanı Osmanî Reisi Beyefendiye
Macar Meclis-i Mebusanı bugünkü celse-i iftitahiyesinde kardeş Osmanlı Milletini ve İstanbul kapılarını aşmak isteyen düşmanlarının savleti, hülya karanesini denizlerde boğan meseri harikâ-i kahramanisini en samimî ve en har hissiyatı muhabbetle yad eyler. Silahlarımızın ittihadı sadıkanesi kavimlerimizin serbesti-i müstakbeli için bir zamanı kıymettar teşkil edeceği muhakkaktır.
Budapeşte 30 Teşrinisani 1915
Meclis-i Mebusan Reisi
Polde Bueti”[20]
Düşmanın Tahliyesi ve Bunun Meclis-i Mebusan’daki Yansımaları
İngiliz ve Fransız birliklerinin Gelibolu yarımadasının kuzey bölgesini 19/20 Aralık 1915 tarihinde tahliye etmeleri üzerine Meclis-i Mebusan Başkanı Halil Bey, 23 Aralık 1915 tarihli oturumda bir konuşma yaparak Arıburnu ve Anafartalar zaferi dolayısıyla Ordu ve Başkumandanlık Vekâleti’ne Meclisin sevinç ve şükranlarının bildirilmesini istemiştir. Halil Bey’in bu konudaki teklifi şudur:
“Müsaaade buyursanız, bu hafta zarfında yaşadığımız sürurlu bir ânın bu Mecliste yadıyla iftihar edelim.(Sürekli alkışlar) Şeyhzade Süleyman Paşa’nın, o, gazi-i mübarekin civarını telvis eden düşman kitlesi, Cenab-ı Hakka hamd olsun, bi’t-tabî görmülü olduğu gazanferâne mukavemet neticesinde (Arıburnu) ile (Anafartalar)dan mündefî oldu, gitti. Bundan sonra, henüz levs-i vücuduyla telvîs ettiği yere gelince: Şimdiye kadar göğsünü cansiperâne bir surette geren Gazanferlerimizin sebat ve metaneti, ihayet-i İlâhiyye ile elbette oradan da ankarîbi’z-zaman mündefî olup gideceklerini mütekeffildir. Düşmanlarımızın bulundukları yerleri, oraları ziyaret eden arkadaşlarımız da takdir etmişlerdi. Hakikaten avn-i Hak’la kıtaatımız, daima, tepelerinde ve daima onları telefâta mâruz kılacak mevakîdedir. Eğer arzu ederlerse, inatlarında ısrar etsinler. Bizim Gazanferlerimiz, onlara lâzım gelen muameleyi ifa ederler.(Alkışlar) Bunu kemal-i meserret ve şükrân ile yâd ediyorum. Şüphe yok ki, sizler de iştirâk edersiniz.”[21]
Halil Bey’in bu konuşmasından sonra Sinop mebusu Hasan Fehmi Efendi, bu sevinç ve şükrana Meclisçe katıldıklarını belirtmiş, Zor mebusu Mehmet Nuri Efendi de Meclisin bu duygusunun hem Ordu Komutanlığı’na hem de Başkumandanlık Vekâleti’ne bildirilmesine istemiş, Meclis-i Mebusan da bu öneriyi kabul etmiştir.
5 nci Ordu Komutanı Liman von Sanders, Çanakkale Zaferi dolayısıyla Meclis-i Mebusan tarafından çekilen telgrafa 13 Kanunuevvel 1331 (26 Aralık 1915) tarihinde şu cevabı vermiştir:
“Zatıâlilerinizce Muhterem Hey’eti Mebusanın kıymetli tebrikatınıza kendim ve kumandasıyla daima müftehir olduğum sevgili Ordum arz-ı şükr ve minnet eyleriz. Muvaffakıyyatı âtiye için nusreti Sübhani daima bizimledir.
13 Kanunuevvel 1331(26 Aralık 1915)
Beşinci Ordu Kumandanı
Liman F(v)on Sanders”[22]
5 nci Ordu Komutanı Liman von Sanders’in bu telgrafından sonra Harbiye Nazırı ve Başkumandan Vekili Enver Paşa’nın Meclisin tebrik telgrafına cevabı okunmuştur. Enver Paşa’nın cevabı şöyledir:
Meclis-i Mebusan Riyaset-i Celilesine
Devletlü Efendi Hazretleri,
12 Kanunuevvel 1331 tarihli telgrafname-i sâmileri cevabıdır.
Orduyu Hümayunun bitevfikıhi’l-kerim ahiren Çanakkale’de ihraz eylediği zafer ve muvaffakiyyetten dolayı Meclis-i Mebusan namına beyan buyrulan hissiyatı takdirkari ve tebrikata bi’l-mukabele arz-ı teşekkürat eyler ve bakıyyetü’s-süyufu adanın dahi ankarib kahru tedmirine muvaffakiyyetimizi eltafı Süphaniyeden ümit ve temenni ederim. Ol babta emr-ü ferman, hazreti menlehül emrindir.
19 Safer 1334
14 Kanunuevvel 1331(27 Aralık 1915)
Başkumandan Vekili ve
Harbiye Nazırı Enver[23]
Tahliye: Çanakkale Cephesi Kapanıyor
27 Aralık 1915’te Osmanlı Meclis-i Mebusanı’nda bu telgraf okunurken, İngiltere Hükümeti Seddülbahir bölgesinden de çekilme kararını onayladı. İngiliz ve Fransız birlikleri 9 Ocak 1916 tarihinde burayı da tahliye ettiler ve Gelibolu yarımadasında hiçbir düşman kuvveti kalmadı. Enver Paşa Gelibolu’nun düşman tarafından boşaltılması üzerine Osmanlı Meclis-i Mebusanı’nda 10 Ocak 1916 tarihinde uzun bir konuşma yaparak Çanakkale Cephesini ve orada yaşananları değerlendirdi. Enver Paşa tahliye haberinin sıcağı sıcağına yaptığı konuşmada şunları söyledi:
“Cümlenizin malumlu olduğu gibi, 18 Mart’tan beri devam ede gelen Gelibolu Şibh-i Ceziresi Meydan Muharebesi dün nihayete erdi. 18 Marttan evvel cereyan eden vakayı, 5 Mart teşebbüsü malumu ve ondan evvel icra edilen bombardımanlardan ibaret olduğu için bunlara büyük bir ehemmiyet vermek istemiyorum… Düşmanlarımız Seddülbahir, Kumkale ve bunlara mülhak olan bataryalarımızı ateş altına aldıkları zaman, tesadüfen orada bulunmuştum ve henüz Seddülbahir istihkâmından ayrılmıştım. Ondan evvel olduğu gibi, gerek bu zamanda ve gerekse meydan-ı harp olan yerin haricinde Avrupa’da hatta dostlarımız arasında epeyce bir telâş husule gelmişti. Fakat Boğazın bütün vesait ve tertibat-ı tedafüliyyesini bilmek itibariyle, daha o zaman düşmanlarımızın gerek bahr-ı teşebbüslerine ve gerek onu müteakip yapmaları mütasavver ve muhtemel olan berr-i harekâtta muvaffak olamayacaklarını tamamen anlamıştım. İlân-ı harp ile beraber tabiîdir ki, bizim böyle bitaraf kalmamıza müsaade edilmeyecekti…
Almanya Devlet-i fehimesinin pek müsait surette vuku bulan muaveneti sayesinde biz iki büyük sefine-i harbiye elde etmiş ve bu suretle Donanmamızı Müttefikin donanmasına Boğaz dahilinde faik olacak bir raddeye getirdik. Bence daha o zaman söylediğim gibi Boğazı donanmayla geçmek kat’iyyen imkânsızdır. Boğazda bulunan torpil hatları ve torpil bataryaları, sonra mezkûr bataryalarımız her vakit hal-i faaliyette kalabileceklerdi. Düşman büyük istihkâmatımızı uzaktan ateş altına almak imkânı olduğu için belki tahrip edebilirdi, fakat mezkûr bataryalarımızı ve torpil hatlarını müdafaa eden bataryalarımızı tahrip etmek için torpil hatlarımızın üzerine kadar sokulmak lâzım gelirdi…
Farz-ı muhal olarak düşman donanması torpil hatlarını geçebilmiş olsaydı ve Çanakkale önündeki boğazı kıvırarak Nara’yı da dönüp Marmara’ya girmeye teşebbüs etseydi, işte o vakit, bizim Donanmamız ufak olduğu ve 3-4 sefineden mürekkep olduğu halde, büyük top cihetiyle düşmanın teker teker geçmeye mecbur olan gemilerine karşı faikti. Düşman sefaini bu dönüş esnasında bizim gemilerimize karşı ancak iki topu ile ateş edebildiği halde, beş kilometreden fazla olmayan müessir menzil dahilinde bizim en aşağı 30 topumuz onları karşılayacaktı. Binaenaleyh, gayet basit bir hesapla burada en büyük dretnotlar bile mutlaka batmaya mahkumdu…
Yine pek âlâ görülüyor ki, bunlar, 500 bin kişilik bir ordu getirseler bile bununla Boğaz’dan pek uzağa gidemeyecekler yani bu ordu ile büyük bir meydan muharebesi vererek bizim Ordumuzu mağlûp etmek suretiyle Boğazı düşürmek isteseler, tabiîdir ki, bu kuvvetin vesâit-i nakliyesi, cephanesi, iâşesi vesairesi için lâzım gelen hayvânât ve arabalar lâbüt olacaktı. Çünkü kendilerine lâzım olabilecek bir şimendifer hattı veya diğer tabiî bir vasıta yoktu. Onun için bir dereceye kadar tahmin etmiştik ki, Gelibolu Şibh-i Ceziresine çıkacaklar ve bu suretle burada bir baskın sayesinde şibh-i cezireyi zaptedip Boğazı açacaklar. Buna nazaran da lâzım gelen hazırlıklar yapılmıştı…
Biz, yolun açılmasına intizarda iken, İngilizler bir daha kendilerini zorladılar ve 150.000 kişiden ibaret yeni bir ordu getirdiler. Bunu, bildiğimiz gibi, Arıburnu’nun şimalinde, Anafartalar’da karaya çıkardılar; fakat yine kendilerinin itirafı veçhile beceriksizlik etmişler; binaenaleyh bunda da muvaffak olamadılar ve çıktıkları yerde kalmaya mecbur oldular ve öyle vaziyette kalmışlar ki, -gidenler tabiî görmüşlerdir- böyle bir vaziyette kalmak, hiçbir ordu için arzu edilir bir şey değildir…
Bu teşebbüste asıl devamı isteyen ve muvaffak olamayan (Hamilton)’un tebeddülünü müteakip Kiçner(Kitchener)’in Çanakkale’yi ziyaretinden sonra çekilmek kararı verdiler. Tabiî kendileri de pekâlâ biliyordu ki, bizim ordumuz, piyadece kendilerine faikti…”[24]
Enver Paşa konuşmasını şu cümlelerle bitirdi: “Bize bu suretle alnı açık olarak söz söyletmek fırsatını veren ve memleketi bugünkü bulunduğu hâl-i masûniyyette bulunduran, hudutlarımızda yatan şehitlerimiz rûhuna Fatiha! Onlar yattıkça biz, herhalde onların müdafaa ettikleri toprakları inşallah düşmanlarımıza çiğnetmeyeceğiz ve ümit ederim ki, millet, hakikaten onların bu fedakârlıklarını hiçbir vakit unutmaz ve onların evlâtlarına ve sairesine lâzım gelen iyiliklerde bulunur.(Sürekli alkışlar)”[25]
Başkumandan Vekili ve Harbiye Nazırı Enver Paşa’nın bu konuşmasından sonra Meclis Başkanı Halil Bey, Çanakkale Zaferini kazanan gazilere Meclisin selamlarını ithaf ederek, şehitlerin ruhuna da ilticaen Fatiha okunarak 10 Ocak 1916 tarihli oturumu kapatmıştır.
Sonuç
Osmanlı Meclis-i Mebusanı 1 Mart 1915 tarihinde padişahın irade-i seniyesi ile çalışmalarını 28 Eylül 1915 tarihine kadar tatil etmişti. Bu süre altı ay yirmi yedi gündür. Meclis çalışmaları tatil edildiğinde daha Çanakkale Muharebeleri başlamamıştı. O nedenle Meclis Zabıtlarında savaşın sıcağı sıcağına yansımaları bulunmamakla birlikte, 28 Eylül’de Meclis tekrar çalışmaya başladığında Çanakkale Cephesindeki gelişmeler yakından takip edilmiştir.
Bu süre zarfında gerek Meclis Başkanı Halil Bey ve gerekse Meclis-i Mebusan üyeleri cephedeki askerin moralini yükseltmeye dönük çalışmalar yapmışlar ve sık sık cephedeki askerin yanında olduklarını göstermek için telgraflarla onlara sevgi ve şükranlarını sunmuşlardır.
Meclis-i Mebusan’ın en önemli faaliyeti üyelerinden oluşan bir heyetin (onbeşi Mebusan üçü Ayan Meclisinden) Çanakkale Cephesini ziyaret etmesi ve cephede gördüklerini Meclisin diğer üyeleriyle paylaşmaları olmuştur. Abdullah Azmi Bey, Mustafa Kemal’in üstün askerlik ve kişisel meziyetlerinden Meclis-i Mebusan’da açıkça söz etmiştir.
Başkomutan Vekili ve Harbiye Nazırı Enver Paşa biri 5 Ekim 1915, diğeri de 10 Ocak 1916 tarihinde olmak üzere iki defa Meclis-i Mebusan’a gelerek savaşın gidişatı konusunda geniş açıklamalarda bulunmuştur. Bu açıklamalar, Çanakkale Zaferi’nin Sarıkamış felaketini sildiğini göstermektedir.
Yine savaş alanına gönderilen ressamlar cepheyi ziyaretlerinde yaptıkları tablolarını Meclis’e armağan etmişler ve bunların hemen duvarlara asılması kararlaştırılmıştır.
Çanakkale Zaferi hem siyaset, hem asker, hem de sanat ve fikir hayatının malı olmuştur. İttihatçılar Çanakkale Zaferini kaybettiklerini dengeleyecek bir karşı ağırlık olarak görmüşlerdir.
(Askeri Tarih Araştırmaları Dergisi Özel Sayısı Yıl:8 Ağustos 2010 sayı:16 s.49-66)
[1]Erol Tuncer, Osmanlı’dan Günümüze Seçimler (1877-2002), 2.baskı, Ankara 2003, s.84.
[2]Padişahın Meclisi feshetme nedenleri ve bu konuda gelişen olaylar için bkz., İhsan Güneş, Türk Parlamento Tarihi, Meşrutiyete Geçiş Süreci: I. ve II.Meşrutiyet, c.I, Ankara 1997, s.262-268.
[3]Tuncer, Osmanlı’dan Günümüze Seçimler (1877-2002), s.85; ayrıca bkz., Güneş, Türk Parlamento Tarihi, Meşrutiyete Geçiş Süreci: I. ve II.Meşrutiyet, s.269-270.
[4]Meclis-i Mebusan Zabıt Ceridesi, Devre:3, İctima Fevkalade, 2.cilt, 20 Temmuz 1330(2 Ağustos 1914), s.662.
[5]Meclis-i Mebusan Zabıt Ceridesi, Devre:3, İctima Senesi:1, 1.cilt, 8 Kanunuevvel 1330 (21 Aralık1914), İ:3, Birinci Celse, s.25
[6]Meclis-i Mebusan Zabıt Ceridesi, Devre:3, İctima Senesi:1, 1.cilt, 16 Şubat 1330 (1 Mart 1915), İ:33, Birinci Celse, s.481.
[7]Meclis-i Mebusan Zabıt Ceridesi, Devre:3, İctima Senesi:1, 1.cilt, 15 Eylül 1331(28 Eylül 1915), İ:34, Birinci Celse, s.484.
[8]Bu konudaki tezkire şöyledir:
“Çanakkale saha-i harbine ait tersim ettirilen tabloların Mebusan-ı Millete ihdar edildiğine dair Müdafaa-i Milliye Cemiyeti Riyaseti tezkiresi
REİS- Çanakkale’de 5 Mart Muharebe-i bahriyesine ait Bahriye Kaymakamlığı’ndan mütekait ressam İsmail Hakkı ve Erkân-ı Harbiye matbaasında me’mur Yüzbaşı Tahsin Beylere tersim ettirilen tabloları Mebusan-ı Millete ihda olunduğuna dair Müdafaa-i Milliye Cemiyeti Riyaseti’nin tezkeresi
Çanakkale Saha-i Harbini görerek hasıl edecekleri fikir üzerine resimler yapmak üzere oraya i’zam edilen ressamlarımızın yaptıkları tablolar Meclise ihda ve makamına talik edilmiştir.
FEVZİ BEY(Diyarbekir)- Meclis namına Müdafaa-i Milliye Cemiyeti’ne beyan-ı memnuniyet edildin. Bkz., Meclis-i Mebusan Zabıt Ceridesi, Devre:3, İctima Senesi:1, 1.cilt, 15 Eylül 1331(28 Eylül 1915), İ:34, Birinci Celse, s.484-485.
[9]Meclis-i Mebusan Zabıt Ceridesi, Devre:3, İctima Senesi:1, 1.cilt, 15 Eylül 1331(28 Eylül 1915), İ:34, Birinci Celse, s.485.
[10]Meclis-i Mebusan Zabıt Ceridesi, Devre:3, İctima Senesi:1, 1.cilt, 22 Eylül 1331(5 Ekim 1915), İ:35, Birinci Celse, s.496.
[11]Meclis-i Mebusan Zabıt Ceridesi, Devre:3, İctima Senesi:1, 1.cilt, 22 Eylül 1331(5 Ekim 1915), İ:35, Birinci Celse, s.496.
[12]Meclis-i Mebusan Zabıt Ceridesi, Devre:3, İctima Senesi:1, 1.cilt, 22 Eylül 1331(5 Ekim 1915), İ:35, Birinci Celse, s.490-491.
[13]Meclis-i Mebusan Zabıt Ceridesi, Devre:3, İctima Senesi:2, 1.cilt, 22 Teşrinievvel 1331(4 Kasım 1915), İ:44, Birinci Celse, s. 608.
[14]Meclis-i Mebusan Zabıt Ceridesi, Devre:3, İctima Senesi:2, 1.cilt, 22 Teşrinievvel 1331(4 Kasım 1915), İ:44, Birinci Celse, s. 608.
[15]Meclis-i Mebusan Zabıt Ceridesi, Devre:3, İctima Senesi:2, 1.cilt, 16 Teşrinisani 1331(29 Kasım 1915), İ:4, Birinci Celse, s. 47.
[16]Meclis-i Mebusan Zabıt Ceridesi, Devre:3, İctima Senesi:2, 1.cilt, 16 Teşrinisani 1331(29 Kasım 1915),İ:4, Birinci Celse, s.48.
[17]Meclis-i Mebusan Zabıt Ceridesi, Devre:3, İctima Senesi:2, 1.cilt, 16 Teşrinisani 1331(29 Kasım 1915), İ:4, Birinci Celse, s.48.
[18]Meclis-i Mebusan Zabıt Ceridesi, Devre:3, İctima Senesi:2, 1.cilt, 16 Teşrinisani 1331(29 Kasım 1915), İ:4, Birinci Celse, s.49.
[19]26 Teşrinievvel 1331 (8 Kasım 1915) tarihinde Ayan Meclisi’nde konuşan Süleyman Paşa da, bu ziyaret hakkında şunları söylemiştir “Müsa‛ade buyurur iseniz bir şey arz edeceğim. Acizleri Abdulhamit Zehvari Efendi ve Muhittin Efendi ile beraber Çanakkale Darü’l-harbine gittik, orada Karârgâh-ı Umûmî ile daha bazı mühîm yerleri ziyaret ettik. Ordu-yu Hümâyunun göstermiş olduğu fedakârlık ve celâdetten dolayı, Meclis-i Ayân’ın şükrânını gerek erkân ve ümerâ ve gerek efrâd-ı Şahâneye teblîğ ettik. Cümlenin mahzuziyet ve şükrânını mucîp oldu. Bunun içün Ordu-yu Hümâyun tarafından hakkımızda gösterilen asâr-ı hürmet ve muhabbete karşı telgrafla beyân-ı takdîr ve teşekkür olunmasını teklîf ederim.
Ordu-yu Hümayuna gelince:
Cenâb-ı Hakka şükürler olsun nizâm ve intizâmı pek çoktur. Askerlerin yediği ekmek, efendilerini temîn ederim ki, eski yediğimiz francalalardan farksızdır. Hakka şükürler olsun hiçbir hastalık yoktur. Ordu-yu Hümâyun gerek maddeten ve gerek ma‛nen ahvâli pek mükemmeldir. Hayvanât-ı emiriyyeye öteden beri bizde bırakılmamakta idi, bu def‛a her geçtiğimiz yerde dikkat ettik ve gördük ki hayvanât-ı emriyyeye çok güzel bakılmıştır.(“Teşekkür olunur” sesleri).
Reşit Akif Paşa-Teşekkür olunur. Kendilerinin tebliğ ve teklifleri veçhile Ordu-yu Hümâyun telgrafla bu teşekküratımızın bildirilmesini mucib-i fa’ide görürüm.(“Hay Hay” sesleri).
Heyet-i Ayan namına azimet ettikleri için kendilerine gösterilen hüsn-ü mu’amele bi’t-tabii Hey’et namınadır.
Musa Kâzım Efendi-Ben de bir şey arz edeceğim. Yarın Ordu-yu Hümâyuna Hey’eti Ayan tarafından sal-i cedidin tebrik olunmasını teklif ederim. (“Pek muvafık olur” sesleri).
Reis-İki telgrafı birleştirelim mi?
Reşit Akif Paşa-Telgraflar ayrı ayrı yazılsa daha iyi olur. (“Evet” sesleri). Peki ayrı yazarız.”
Bu konuda bkz.,Meclis-i Ayan Zabıt Ceridesi, Devre:3, İctima Senesi:1, 1.cilt, 26 Teşrinievvel 1331(8 Kasım 1915), İ.32, Birinci Celse, s.502.
[20]Meclis-i Mebusan Zabıt Ceridesi, Devre:3, İctima Senesi:2, 1.cilt, 16 Teşrinisani 1331(29 Kasım 1915), İ:5, Birinci Celse, s.72.
[21]Meclis-i Mebusan Zabıt Ceridesi, Devre:3, İctima Senesi:2, 1.cilt, 10 Kanunuevvel 1331( 23 Aralık 1915), İ:11, Birinci Celse, s.229.
[22]Meclis-i Mebusan Zabıt Ceridesi, Devre:3, İctima Senesi:2, 1.cilt, 17 Kanunuevvel 1331( 30 Aralık 1915), İ:13, Birinci Celse, s.259.
[23]Meclis-i Mebusan Zabıt Ceridesi, Devre:3, İctima Senesi:2, 1.cilt, 17 Kanunuevvel 1331( 30 Aralık 1915), İ:13, Birinci Celse, s.259.
[24]Meclis-i Mebusan Zabıt Ceridesi, Devre:3, İctima Senesi:2, 1.cilt, 28 Kanunuevvel 1331(10 Ocak 1916 ), İ:16, Birinci Celse, s.319-321.
[25]Meclis-i Mebusan Zabıt Ceridesi, Devre:3, İctima Senesi:2, 1.cilt, 28 Kanunuevvel 1331(10 Ocak 1916 ), İ:16, Birinci Celse, s.321.