Dahiliye Nezareti’ne[1]
Allah’ın yardımıyla bugün Kutülammare müstahkem mevkii zapt ve işgal edildi. Beşi general olmak üzere 500 subay ve 13 bin İngiliz askeri esir alındığını arz ve müjdelerim.
29 Nisan 1916
Bağdat Valisi ve Altıncı Ordu
Kumandan Vekili Tuğgeneral
Halil
Yukarıdaki telgraf İstanbul’da büyük bir sevinç ve memnuniyet yaratacaktır. Zira 9 Ocak 1916’daki Çanakkale zaferinin hemen sonrasında, doğu cephesinde Ruslar karşısında alınan yenilgiler ve ricat neticesinde, 16 Şubat’ta Erzurum, 18 Nisan’da Trabzon Rusların eline geçmişti. Doğu cephesinin çöktüğü bir sırada Irak’ta zayıf Türk ordusunun bu başarısı büyük bir moral olmuştu.
Dâhiliye Nezareti, derhal bütün vilayetlere telgraf çekerek; “Kutülammare düştü. Orada mahsur kalan 13.300 kişilik İngiliz kuvveti tamamen esir edildi. Keyfiyetin bağlı bulunan bütün birimlere derhal ve genelge ile müjdelenmesi” emrini verir[2].
Yazımızın asıl konusu, esir alınan General Townshend ve 6. Hint Tümeni’nin esaret hayatını incelemek olduğundan, Kutülammare zaferine gelinen süreci kısaca hatırlatmakla iktifa edeceğiz.*
Çanakkale’de muharebelerin sona yaklaştığı sırada İngilizler, 22 Kasım 1915’te Basra’yı ele geçirip Bağdat istikametinde ilerlemeye başlamışlardı. İngiliz Hükümeti Çanakkale’deki başarısızlıkla uğranılan prestij kaybını, Bağdat’ı ele geçirerek izâle etmeyi düşünüyordu. Irak’taki İngiliz Seferi Kuvvetler Komutanı General Nixon, 6. Hint Poona Tümeni komutanı General Townshend’e önce Kutülammare’yi işgal emrini verdi. Kutülammare 29 Eylül 1915’te işgal edildi. İkinci adım olarak Townshend’a Bağdat’ı ele geçirmek üzere harekete geçme emri verildi. Genel karargâhtan Townshend’a gönderilen emirde; Bağdat’ın alınmasının, İstanbul’un alınmasına eş değerde olduğu bildiriliyordu.
Kutülammare’de mağlup olarak geri çekilen Türk birlikleri Bağdat’ın güneyinde Selmanıpak mevkiini tahkim ederek savunmaya geçmişti. Türk kuvvetlerini takip eden Townshend, 22 Kasım’da Selmanıpak’ta muharebeye tutuştu. Bu muharebede Irak cephesi komutanı Albay Nureddin Bey (Sakallı Nureddin Paşa) tarafından ağır kayıplara uğratılan Townshend, Türk ordusunun takibi altında muhtemel bir savunma için tahkim edilmiş olan Kutülammare’ye kadar çekildi.
3 Aralık’ta Kutülammare’ye ulaşan Townshend, daha güneye çekilmek için vakti ve şansı varken, genel karargâhtan takviye geleceğini umarak burada kalıp savunma hazırlıklarına girişti. Kutülammare’deki İngiliz ordusunun mevcudu yardımcı sınıflar da dâhil 13-14 bin civarındaydı.
Türk ordusu İngilizleri sıkı bir şekilde takip ederek 7 Aralık’ta Kutülammare’yi kuşattı. Dicle nehrinin bir dirsek yaptığı yerde kurulmuş olan Kutülammare kasabasında savunma yapmak nispeten kolaydı. Kasabayı üç taraftan saran Dicle nehri doğal bir engel teşkil ediyordu. Açık olan tarafta siperler kazılarak tahkim edildi. Kutülammare’de kuşatılan İngiliz ordusunun üç ay yetecek erzak ve mühimmatı vardı.
Türk ordusu 25 Aralık 1915’e kadar birkaç taarruz denediyse de Kutülammare’nin kolayca ele geçmeyeceği anlaşıldığından, kasabanın her taraftan kuşatılarak teslime zorlanmasına karar verilmişti.
İngiliz ordusunda bulunan Hintli Müslüman askerler fırsatını buldukça Türk tarafına iltica etmekteydiler ve bunun önüne geçilemiyordu. Türk ordusundan da sürekli olarak bu Müslüman askerlere karşı propaganda yapılmakta, beyannameler atılarak Müslüman askerlerin firarları teşvik edilmekteydi.
Bu beyannamelerin tesiri oldu mu bilinmez ama Hintli Müslüman askerler kuşatma boyunca yakaladıkları her fırsatta firar ettiler. Bu konuda kararlı oldukları, kendilerini engellemeye çalışan subaylardan bazılarını öldürmeleri veya yaralamalarından, kaçarken vurulup ölme ya da kaçarken yakalandığında idam edilme tehlikesini göze almalarından anlaşılmaktadır. Kaçamayanlar başka usullere başvurarak Türklerle savaşmaktan kurtulmaya çalışıyordu. Aralık ayından itibaren Hint taburları arasında kendi kendini yaralama olayları çoğalmaya başladı. Hintli erler sağ ellerinin işaret parmağına kurşun sıkarak savaş sırasında yaralandıklarını bahane ediyorlardı. Kendi kendini yaralayan erlerden 15 kadarı ağır cezalara çarptırıldı. Yine de kuşatma boyunca 147 asker kaçmaya muvaffak olmuştu. Bir o kadar da başarısız firar girişimi olmuştu.[3]
General Aylmer komutasında gönderilen kurtarma ordusu, Kutülammare yolunu kesen Türk birliklerine üstünlük sağlayamadı. Yaptığı taarruzlar kendisine ağır zayiattan başka bir sonuç vermedi.
Nisan ayında Nixon’un yerine General Percy Lake atandı. O da kurtarma ordusu kumandanı Aylmer’i görevden alıp yerine General Gorringe’i atadı ancak bu değişiklikler de kuşatmayı yarmaya çare olmadı. İngilizlerin Irak cephesine takviye olarak gönderdikleri kuvvetler arasında Çanakkale’de Anzak bölgesinde ve Anafartalar’da Türk ordusuna karşı savaşmış olan 13. Tümen de vardı. Bu tümen Mısır’da iken Nisan ayı başında Irak’a nakledilmişti.
Kuşatmanın yarılamaması üzerine İngiliz uçakları tarafından 15 Nisan’dan itibaren açlık çeken 6. Tümen’e havadan çuvallarla erzak atılmaya başlandı. Bu çuvallarda un, şeker vardı. Ancak girişim Kutülammare’deki binlerce nüfusu beslemeye yetecek kadar geniş kapsamlı değildi. Açlık etkisini iyice hissettirmeye başlamış, çoğu Hintli asker birer iskelet haline gelmişti. Kuşatmanın son haftasına gelindiğinde açlıktan 8 İngiliz ve 21 Hintli asker ölmüştü. Karadan yardım yapılamayan 25 Nisan’da Kutülammare’ye nehir yolundan bir vapurla 270 ton erzak gönderilmesine teşebbüs edildi. Bu vapurun Türk askerleri tarafından ele geçirilmesi ile son kurtarma teşebbüsü de akamete uğradı. Ele geçirilen Julnar isimli bu vapura, “Kendi Gelen” ismi verilmiş ve nehir üzerinde taşımacılıkta kullanılmıştı.
Ümitleri tükenen Townshend 26 Nisan’da son çare olarak Halil Paşa’ya; İngiliz askerlerinin silahlarını bırakarak serbest bırakılmalarına karşılık kendisinin ve maiyetinin savaş devam ettiği sürece Türklere karşı savaşmayacakları sözünü veriyor; bu şartlar kabul edildiği takdirde, adına yazılmış bir milyon İngiliz liralık çek verileceği vaadinde bulunuyor yani açıkça rüşvet teklif ediyordu.[4] Halil Paşa, bu teklifi reddetmesine rağmen bir gün sonra meşhur İngiliz casusu Lawrence tarafından getirilen bir mektupta bu defa Osmanlı hükümeti hesabına iki milyon İngiliz liralık teklif yapıldığını anlatır.[5] Rüşvet teklifi hakkında Townshend’ın hatıratında herhangi bir bilgi yoksa da hatıratı İngilizceden çeviren Tarih-i Asker-i Osmanî Encümeni bir dipnot düşerek Townshend’ın teklifleri arasında bu bir milyon İngiliz lirasından bahsetmektedir[6].
Halil Paşa’ya teklif edilen para hakkında Tasvir-i Efkâr Gazetesinde çıkan bir haberde; “Kutülammare’nin teslim şartlarından biri olarak General Townshend tarafından teklif olunan bir milyon lira generalin yanında olmayıp kabul edildiği takdirde İngiltere’den getirtileceği tahkikat neticesinde anlaşılmıştır” diye yazmaktaydı[7]. Şu bir gerçekti ki İngilizler onur meselesi yaptıkları bu durumdan teslim olmadan kurtulmak için her çareye başvurmuşlardı. Bu hususta yardımı dokunabilecek kişiler de bölgeye gönderilmişti. O dönemde Türkleri çok iyi tanıyan ve bölgeyi iyi bilen üç istihbaratçı; Lawrence, Aubrey Herbert ve Gertrude Bell Basra’daki İngiliz karargâhına getirilmişlerdi.
Başka çaresi kalmayan Townshend, İngiliz genel karargâhından aldığı onay üzerine teslim oldu. Kutülammare muhasarası, 7 Aralık 1915’ten, İngiliz ordusunun teslim olduğu 29 Nisan 1916’ya kadar 4 ay 23 gün sürdü[8].
Kutülammare’de teslim olan İngiliz kuvveti; 5 General, 272 İngiliz subayı, 2592 İngiliz eri, 204 Hint subayı, 6988 Hint eri, 3.248 muharip olmayan yardımcı sınıflardan hizmet erleri, toplam: 13.309’dur. Bu sayının 1.306’sı hasta ve yaralı askerlerden oluşuyordu[9].
İlginçtir, Kutülammare’deki 6. Hint Tümeni’ni kurtarmak için 6 Ocak-22 Nisan 1916 tarihleri arasında kuşatmayı yarma teşebbüsünde bulunan İngiliz kurtarma ordusu, yardıma gittiği 6. Tümenin neredeyse iki katı, yaklaşık 22 bin zayiat vermişti.
Adalarda Bir İngiliz Generali
General Townshend, kılıç ve tabancasını kendisini esir alan Türk ordusu kumandanı Halil Paşa’ya teslim eder. Buna mukabil Halil Paşa, tıpkı Plevne’de Osman Paşa’ya gösterilen itibarı ve tavrı İngiliz generaline gösterip silahlarını iade ederek, kendisini harp esiri değil misafir olarak gördüğünü söyler[10].
Esir olan tümenin komutanı Townshend İstanbul’a nakledilecekti. Kutülammare’den Bağdat’a nakli için bir motorbot tahsis edildi. Townshend beraberinde Yarbay Paar ve Yüzbaşı Morland olduğu halde Türk ordusundan Yarbay İshak Bey’in refakatinde vapura bindi. Esir alınmış 6. Tümen’in tutulduğu ordugâhın yakınından geçerken subay ve erler sahil bolunca dizilerek vapur uzaklaşıncaya kadar komutanlarını alkışladılar. Townshend da vapurun güvertesinde, selam vaziyetinde eski tümenine veda etti.
General Townshend, Kutülammare’den ayrılırken son olarak bir de özel talepte bulunmuştu. Çok sevdiği Spot isimli köpeğinin, İngiltere’deki evine gönderilmesine izin verilmesini Halil Paşa’dan rica etti. Spot, Basra’daki İngiliz kuvvetleri vasıtasıyla İngiltere’ye sağlam olarak ulaştı. Townshend mütarekeden sonra Norlfolk’taki evine döndüğünde köpeğine tekrar kavuşmuştu[11].
Townshend yanında Yarbay Paar, Yüzbaşı Morland, Osmanlı subayı Yarbay İshak Bey, Portekizli aşçısı, bir Hintli hizmetçisi ve iki İngiliz emirberiyle birlikte Bağdat’tan ayrıldı. Kısmen tren kısmen at arabasıyla yol alarak 19 Mayıs’ta Musul’a ulaştı.
22 Mayıs’ta Musul’dan hareket edildi. 25 Mayıs’ta Halep’e, 30 Mayıs’ta Tarsus’a ulaştı. Pozantı’da Enver Paşa’nın özel treni bekliyordu ve burada Enver Paşa ile görüştü. Tren Enver Paşa ile birlikte Townshend’ı İstanbul’a taşıdı. Bağdat’tan hareketin 22. günü 3 Haziran’a İstanbul’a varıldı[12].
Townshend Haydarpaşa’da büyük bir ilgi ve alaka ile karşılandı ve buradan kendisine ikametgâh olarak tahsis edilen Heybeliada’daki eve nakledildi[13]. 5 Haziran’da Enver Paşa ile görüşmek üzere İstanbul’a gönderildi. Enver Paşa kendisini esir olarak değil misafir olarak kabul etmesini İstanbul’da dilediği gibi gezebileceğini söyledi. Ayrıca İngiltere Hükümeti’nin Amerika elçiliği vasıtasıyla Osmanlı hükümetinden talep ettiği Townshend’ın eşi ve kızının yanına gelmelerine müsaade edilmesi talebini[14] ileterek, eşi ve kızının esirlikte yanında bulunmalarını isteyip istemediğini sordu. Townshend teşekkür ederek istediğini bildirdi. Bunun üzerine Hariciye Nezareti, eşi ve kızının gelmesine izin verildiğini İngiltere’ye bildirdi.
Townshend eşinin ve kızının İstanbul’a gelmesi durumunda adada kalmak yerine Beyoğlu’ndaki İngiliz elçiliğinde kalmasına müsaade edilebileceğini öğrenince Enver’in müsaadesiyle İngiliz Hariciye Nezareti’ne bir telgraf çekerek izin istedi. Fakat İngiliz Hariciye Nazırı cevaben: “Silahlı muhafızlar nezaretinde bulunacağından, İngiliz elçiliğinin bir esir karargâhı haline dönüşmesinin uygun olmayacağını” bildirdi. Bu mesele eşi ve kızının İstanbul’a ancak Avusturya-Bulgaristan yolu ile gelmesi mümkün olduğundan ve Avusturya’nın Townshend’ın eşinin kendi topraklarından geçmesine izin vermemesi üzerine kendiliğinden kapandı[15].
General Townshend Temmuz ayında Harbiye Nezareti’ne müracaat ederek harp hali dolayısıyla İstanbul’da her şeyin pahalı olmasından dolayı Osmanlı hükümetinin kendisine tahsis ettiği 95 liranın yetmediğinden ve aylık 120 lirayı geçen masrafının sonradan İngiltere hükümetince ödenmek üzere verilmesini istirham etmişti. Harbiye Nezaretince verilen cevapta rütbesine uygun olarak kendisine ödenen 95 liradan fazlasının verilemeyeceğinin, dilerse Amerika elçiliği vasıtasıyla İngiltere’den para getirtebileceği bildirilmişti[16].
Kutülammare’de esir alınan Townshend haricindeki İngiliz generalleri ve yüksek rütbeli subaylar Bursa’ya sevk edilmiş, bunlar için uygun ve mahfuz bir ev bulunması bulunamadığı takdirde otel tahsis edilmesinin uygun olacağı Dahiliye Nazırı Talat Bey tarafından Bursa valiliğine bildirilmişti[17]. Townshend esareti boyunca Bursa’daki generallerden General Mellis ve General Delamain’le mektuplaşıyordu.
Townshend, Ekim ayında havalar soğumaya başlayınca, Heybeliada’daki ev soğuk olduğundan İngiliz konsolosu Hamson’un Büyükada’daki yazlığına nakledildi. Townshend’ın muhafazası için bahriye erlerinden bir müfreze ve bir polis karakol noktası tahsis edilmişti[18].
Hareket serbestliği tanınmış olsa da Townshend’ın her hareketi izleniyordu, yanına Tük yaverlerinden birini almadan İstanbul’a gidemiyordu, emirber olarak yanına verilmiş birkaç bahriye askeri esasında muhafızlarıydı. Ayrıca sivil polisler tarafından da takip halindeydi. Polis takibi neticesi hakkında tutulan raporlar bazen ilginç bilgiler içermekteydi.
İstanbul Polis Müdürlüğü’ne gelen bir rapor bunlardan biridir. Bu raporda: Townshend’ın yapayalnız sandalla denize açıldığı, meşhur artist Olga’yı da adeta metres gibi yanında bulundurduğu ihbar edilmekteydi. Bahsi geçen Olga’nın Divan-ı Harp’çe casusluktan dolayı dört sene hapse mahkum olan Peter Joseph isimli şahsın yeğeni olduğu ve Pariziyen’in kiracısı olup su-i zan altında bulunan Mösyö Taki ile de gayr-i meşru bir yakınlığı olması dolayısıyla Olga’nın General Townshend ile gayr-i meşru olan ilişkisine son verilmesi isteniyordu.
Townshend 1918 yılı yazında firar teşebbüslerinde bulunmuştu. Bu tarihte İstanbul üzerinde görünmeye başlayan İngiliz uçakları yüzünden daha sıkı izlenmeye başlamıştı. Bir deniz uçağı vasıtasıyla kaçabileceği düşünülüyordu, hatta bu şekilde firar ettiğine dair haberler bile yayılmıştı[19].
Ekim ayında Talat Paşa hükümetinin istifa edip Ahmed İzzet Paşa hükümetinin kurulması üzerine, İngilizlerle yapılacak bir mütarekede yardımcı olabileceğini yeni hükümete bildirdi. Osmanlı Devleti için onurlu bir mütareke imzalanmasına çaba sarf edeceğine emin olmalarını söylüyordu ancak bir şartı vardı. Bu şart, Limni’deki İngiliz donanmasına hareket etmeden önce şahsi hürriyetinin verilip esaretine son verilmesi idi.
İzzet Paşa ile yaptıkları görüşme olumlu sonuç verdi ve Townshend’ın aracılık vazifesine mukabil hürriyeti iade edildi. Babıali’den ayrılan Townshend artık hür bir adamdı.
18 Ekim’de Townshend yanında Yüzbaşı Morland ve diğer maiyyeti olduğu halde Büyükada’dan bindikleri bir yatla Bandırma’ya ulaştı. Buradan özel bir trenle 19 Ekim’de İzmir’e ulaştı. 20 Ekim’de İzmir’den bir römorkörle hareket ederek Mondros limanına ulaştı.
30 Ekim’de Mondros’ta mütareke imzalandı. Türk heyeti başkanı Rauf Bey Townshend’a teşekkürlerini sunarken Madam Townshend’la beraber onu İstanbul’a davet ediyordu.
Townshend, 31 Ekim’de Limni’den ayrıldı. Deniz yoluyla İtalya’ya geçti, 3 Kasım’da Roma’da, 5 Kasım’da Paris’teydi. 9 Kasım’da ise İngiltere’deki evine ulaştı[20].
Kutülammare’nin Diğer Esirleri
Kutülammare’de esir alınan İngiliz tümeni bir Hint tümeniydi ve askerlerinin çoğu Hintli idi. 13 bin kişilik tümeninde subay ve er olarak yalnız 2.900 İngiliz vardı. Geri kalanı Hintli idi. Bu Hintliler içerisinde çoğu Pencap bölgesinden yaklaşık iki bin Müslüman asker bulunuyordu. Bu Müslüman askerlerden bazıları Kutülammare’de muhasara altındayken kaçarak Türk ordusuna katılmıştı. Kuşatma boyunca bu ilticalar sürmüş, Türk tarafına kaçmaya çalışanlardan bazıları vurulmuş, yakalananlar idam edilmişti.
Kutülammare’de esir alınan erler Ankara, Kastamonu, Yozgat, Eskişehir, Konya, Afyon vs. şehirlerdeki üsera kamplarına gönderilirken 6. Hint tümenindeki bu Müslüman erler diğer esirlerden ayrılarak Bursa’ya getirilmişler ve burada özel muamele görmüşlerdir.
Bu hususta Dâhiliye Nezareti’nden Bursa Valiliğine gönderilen 18 Mayıs 1916 tarihli yazıda: “Kutülammare’de esir edilen Müslüman Hintlilerin halifelik makamına karşı bağlılıklarını artırmak maksadıyla Bursa’ya gönderilmeleri Başkumandanlık’ça uygun görülmüş olduğundan bu askerler için iki bin kişilik bir yerin hazırlanması” istenmişti[21].
Müslüman esirlerden dileyenlerin Osmanlı tabiiyetine geçmesine imkan tanınmış, bu gibilere Osmanlı nüfus cüzdanı verilerek belirli sermaye ile iskan edilmeleri sağlanmıştı.[22] Hintli Müslüman subay ve erlerden Türk ordusuna katılanlar da olmuştur. Bursa’daki garnizonda tutulan Müslüman esirlere padişahın emri üzerine 1916 Ramazan bayramında mükellef bir ziyafet verilmesi de Meclis-i Vükela’da (Bakanlar Kurulu) görüşülerek ziyafet masrafları için gereken paranın Hazine’den ödenmesi kararlaştırılmıştı.[23]
Kutülammare’de esir alınan subaylar arasında bulunan Hintli Müslüman subaylar da diğerlerinden ayrı tutulmuş ve özel muamele görmüşlerdi. Eskişehir’e sevk edilen Hintli Müslüman subaylar Ağustos ayında Ramazan Bayramı münasebetiyle halife padişahın huzuruna çıkıp bağlılık ve saygılarını sunmak istemişlerdi. Bunun üzerine bayramdan bir-iki gün önce İstanbul’a getirilen binbaşı, yüzbaşı ve teğmen rütbelerinde yetmiş kadar Hintli Müslüman subay Padişahın huzurunda yapılan bayramlaşma merasimine de katılmışlar, halifenin ordusuna karşı silah kullanmak mecburiyetinde kaldıklarından duydukları üzüntü ve pişmanlığı dile getirmişlerdir. Subaylardan bazıları Hindistan’a dönmek istemeyip Osmanlı Devleti hizmetinde istihdam edilmeyi talep etmiştir. Subaylar on gün İstanbul’da kalıp şehri gezdikten sonra Eskişehir’e dönmüştür[24].
Kutülammare’de esir alınan diğer İngiliz ve Müslüman olmayan Hintli askerler için Konya vilayetinde Aksaray ve Şereflikoçhisar, Ankara vilayetinde Çorum, Yozgat, Kırşehir, Boğazlıyan, ayrıca Afyon, Kastamonu, Eskişehir’de üsera kampları hazırlanmıştı[25]. İngiliz subaylarının gönderildikleri şehirlerde mahfuz hanelere yerleştirilmeleri mülki makamlara emredilmişti[26]. Kutülammare’de esir edilen İngiliz subay ve erlerinin sevk yolları üzerinde bulunan vilayetlere de telgraf çekilerek askeri makamlara gerekli yardım ve kolaylığın gösterilmesi emredilmişti[27].
Kutülammare’de esir alınan Müslüman olmayan subaylar ise Eskişehir, Konya ve Afyon’a sevk edilmişti. Dâhiliye Nezareti mülki makamlara emir vererek gelecek olan esir subayların kiraları kendi taraflarından ödenmek üzere münasip ve mahfuz hanelere yerleştirilmesi bildirilmişti[28].
Ağustos ayında esirler arasında bulunan doktor ve papazların serbest bırakılması Amerikan Elçiliği vasıtasıyla talep edilmişti. Osmanlı Harbiye Nezareti’nin verdiği cevapta; teslim alınan İngiliz kuvvetleri arasında bulunan doktorların, esir garnizonu tabipleri ile birlikte garnizonun sağlık işlerini tanzim etmek ve papazların da garnizondaki esirlere vaaz ve nasihat etmek üzere garnizonlarda görevlendirilmiş olduklarından bunların iadelerinin mümkün olmadığı bildirilmişti[29].
Kutülammare’de esir alınan esirlerin bir kısmı Bağdat demiryolunun inşa halindeki kısımlarında çalıştırılmak üzere oluşturulan üsera taburlarında kullanıldı. Yaralı ve hasta olanlar bulundukları yerlerdeki hastanelerde tedavi altına alındı. Tedavisi zor hastalık veya yarası bulunanlar İstanbul’daki hastanelere nakledildi.[30] Bakım ve tedavilerine itina gösterilmesine rağmen Birinci Dünya Savaşı sona erip Mondros Mütarekesi imzalandığında, Kutülammare’de esir düşen 2.680 İngiliz subay ve erlerinden 1306’sı, 10.486 Hintli subay ve erden ise 1.290’ı çeşitli sebeplerden dolayı ölmüştü.
Kutülammare zaferi, Birinci Dünya Savaşı’nda Türk ordusunun kazandığı en önemli muvaffakiyetlerden birisiydi. Bağdat’ı fethetmek için yola çıkan İngiliz kuvvetlerinin teslim alınması Türk ordusuna itibar ve şan kazandırdığı gibi İngiliz ordusunun prestij kaybına uğramasına sebep olmuştu. Kutülammare zaferi müttefik devletler olan Almanya, Avusturya, Bulgaristan tarafından tebrik mesajları gönderilerek kutlandı. Almanya imparatoru bu zafer münasebetiyle okulları bir gün tatil ederek kutlamalar yapılmasını emretti. Alman bestekâr Paul İwan tarafından Kutülammare zaferi üzerine bir marş bestelenerek padişaha takdim edilmiştir.[31]
Muzaffer ALBAYRAK
[1] BOA, DH.KMS, 38/18_1
[2] BOA, DH.KMS, 38/18_2
* Kutülammare kuşatması ve zaferine dair ayrıntılı bilgi edinmek isteyenler için bu sitede neşredilmiş olan Mustafa Birol Ülker’in Kutulammare Zaferi-Esir Alınan İngiliz Ordusu’nun Öyküsü isimli yazısı önerilir. Bu yazının site içindeki linki:
Birinci bölüm için: http://www.geliboluyuanlamak.com/makale_detay.php?haber_id=169&baslik=Kut-ül%20Ammâre%20Zaferi%20,%20Esir%20Alınan%20İngiliz%20Ordusunun%20Öyküsü-%201%20(%20M.%20Birol%20Ülker%20)
İkinci bölüm için: http://www.geliboluyuanlamak.com/makale_detay.php?haber_id=173&baslik=Kut-ül%20Ammâre%20Zaferi%20-%20Esir%20Alınan%20İngiliz%20Ordusunun%20Öyküsü%20-%202%20(%20M.%20Birol%20Ülker%20). (M.A)
[3] Charles Townshend, Irak Seferi ve Esaret, Yeditepe yayınevi, İstanbul 2007. Firarlarla ilgili bilgilerin bulunduğu sayfalar: 239, 241, 483, 502, 509, 559, 560.
[4] Halil Paşa, Bitmeyen Savaş, Haz. Taylan Sorgun, Kamer Yayınları, İstanbul 1997, s. 185
[5] a.g.e, s. 186
[6] Charles Townshend, a.g.e, s. 570
[7] Tasvir-i Efkâr Gazetesi, 9 Mayıs 1916.
[8] a.g.e, s. 571
[9] a.g.e, s. 574
[10] Halil Paşa, a.g.e, s. 188
[11] Charles Townshend, a.g.e, s. 578
[12] a.g.e, s. 628
[13] BOA, DH.ŞFR, 63/270
[14] BOA, HR.SYS, 2221/55
[15] a.g.e, s. 629
[16] BOA, HR.SYS, 2221/78
[17] BOA, DH.ŞFR, 64/71
[18] a.g.e, s. 632
[19] a.g.e, s. 638
[20] a.g.e, s. 663
[21] BOA, DH.ŞFR, 64/73
[22] BOA, DH.ŞFR, 67/178
[23] BOA, MV, 202/117
[24] Tasvir-i Efkar, 6 Ağustos 1916.
[25] BOA, DH.ŞFR, 63/146; 63/147; 63/149.
[26] BOA, DH.ŞFR, 63/204
[27] BOA, DH.ŞFR, 63/202
[28] BOA, DH.ŞFR, 63/204
[29] BOA, HR.SYS, 2222/13
[30] BOA, HR.SYS, 2226/43
[31] BOA, İ.DUİT, 16/91_2
hayatta kalan esirlere ne oldu