GELİBOLU’YU ANLAMAK

100. Yıl’a Doğru Yazıları- Çanakkale’de Şehitliklerin İhyası Gerçekten Gerekli mi? ( Tuncay Yılmazer )


Akbaş Şehitliği , muharebe alanlarına ziyarete gelenleri karşılayan , ayrılanlara son kez selam eden , kendisini ziyarete gelenleri ise sakin, dingin, uhrevi havasıyla büyülen bir kabristan… En azından yakın zamana kadar…



Son Çanakkale ziyaretimde Akbaş şehitliğinin inşaat halini görünce hayli şaşırdığımı itiraf edeyim. Eski şehitlikten çok az bir alan kalmış. Gösterişli bir kapı ( zafer takısı mı desek? ) , mermerden beyaza bürünmüş geniş geniş bir alan , bir kısmı dikilmiş mezar taşları, ve aşağıda çok sayıda aracı alabilecek devasa bir otopark ! Hakkını yemeyelim. Hemen yukarıdaki gerçek şehitliğe ise çok güzel ahşap basamaklarla çıkılıyor. Alan sadece ahşap çitlerle çevrilmiş. Olması gerekenle olmaması gereken yan yana duruyor!



Çanakkale Savaşı ile ilk ilgilenmeye başladığımda arazide, ya da köyün girişinde taşlardan başka izi meçhul mezarlıklar beni çok etkilerdi. Öyle ya ? Yabancılar savaştan çok kısa bir süre mezarlıklarının yerlerini belirlemişler, beli bir plan dahilinde , doğayla da son derece uyumlu bir şekilde düzenlemişlerdi. Gıpta etmemek mümkün değildi. Savaşı kazanan taraf olmamıza rağmen yarımadanın dört bir tarafına dağılmış yerleri belli belirsiz şehitliklerimiz etrafı çevrilmeli , insanların ulaşabileceği hale getirilmeli , şehitlerimize olan borcumuz ödenmeliydi. Ancak itiraf edeyim ki , zaman içerisinde muharebe alanlarında yapılanları gördükçe görüşlerim değişti.



2000’li yılların ortalarından itibaren Çanakkale Savaşı’na olan ilginin artışıyla birlikte atıl durumda olan şehitliklerin yeniden düzenlenmesine girişildi. Yeni anıt, simülasyon merkezi gibi projelerle birlikte kapsamlı planlar ve projelerle yarımadanın dört bir yanında mezarlık düzenlemeleri başladı. Beyaz granitlerle inşa edilmiş otoparklarıyla (!) birlikte çok sayıda şüheda kabristanı yarımadanın çeşitli yerlerinde boy gösterdi.



Çoğu estetikten yoksun granit ve beton yığınlarına dönüşen şüheda kabristanlarının inşası da doğal çevreye zarar vermeye başladı. Grayderler, iş makinaları, devasa kamyonların görüntüleri, şehitlikler gerçekten ihya mı ediliyor? sorusunu akla getirdi. Yabancı mezarlıklardaki çevreye uyum ve sadelik de bir türlü sağlanamadı.


Bugün Gelibolu Yarımadası artık beton, granitten şüheda kabristanı, anıt vs. gibi yapılar için haddinden fazla dolmuştur. Bölgenin aynı zamanda tarihsel değeri de olan doğal yapısı yapılan düzenlemelerle yeterince zarar görmüş, hatta bazı doğal yapıların orijinal hali bozulmuş ya da yok olmuştur! (örneğin; yol yapım çalışmaları nedeniyle traşlanan Haintepe ya da yolun çökmesi nedeniyle duvar örülen Anzak koyu !)


Çanakkale Savaşı’nın 100. yılı yaklaşırken bölgeye yönelik yeni projelerin gündemde olması muhtemeldir. Ancak muharebe arazilerine zarar verecek, doğal ortamda son derece iğreti duran beton, granit yapılaşmaya kesinlikle izin verilmemelidir. Şehitliklerin yerinin belirlenmesi, envanterinin çıkarılmasına kimsenin itirazı olduğunu zannetmiyorum. Bulunan şehitlikler ahşap çitle çevrilmeli, beton ya da asfalt kullanmadan sadece yürüme yolu yapılmalı, kesinlikle grayder, iş makinaları kullanılmamalıdır. Patika yol sadece ilgilenenlerin görmesini sağlayacak, çevre tahrip edilmeyecektir.


Çanakkale Muharebe Alanları neredeyse bir asırdır orijinalliğini muhafaza etmektedir. Bölgedeki her bir derenin, tepenin, yamacın, sahilin bir anlamı vardır. Orayı savunanlardan bize kalmış çok değerli bir mirastır. Şu ana kadar bu mirasa sahip çıktığımız pek söylenemez. Bari 100. yıl yaklaşırken bölgeye daha fazla zarar vermeyelim.



 



 



 



 



 



 

23.406 okunma

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir