GELİBOLU’YU ANLAMAK

Suçlu Sırbistan- Ayağa Kalk ! Avrupa 1914’te Savaşa Nasıl Sürüklendi ? Sleepwalkers (Uyurgezerler) Christopher Clark- Tuncay Yılmazer

Birinci Dünya Savaşı’na hangi ülkelerin neden olduğu tartışması daha savaşın çıkışından hemen sonra başlamıştır desek fazla abartmış olmayız. Savaştan hemen sonra imzalanan  Versailles antlaşması suçlunun Almanya ve müttefikleri olduğunu ilan etse de sonraki yıllarda daha dengeli yaklaşımlar akademik çevrelere hakim olmuştu. Sonrasında 2. Dünya Savaşı’nın yol açtığı korkunç sonuçlar 1. Dünya Savaşı’nın nedenleri ve seyrinin araştırılmasını  bir ölçüde maskelemişti. 1914-1918, Batı cephesinde uzayıp giden çamurlu siperler içerisinde yaşam mücadelesi veren asker imajıyla sembolize edilen romantizimle anılır olmuştu. Ancak Alman Prof. Fritz Fischer’in 60 lı yıllarda yayınlanan Almanya’nın 1. Dünya Savaşı’ndaki amaçlarını anlattığı kitabı  akademik anlamda Almanya’nın suçluluğunu adeta bilim dünyasına tescil ettirdi. Fischer hayli ses getiren eserinde sadece askerleri değil Alman siyasileri ve sanayicileri de savaşı provake etmekle, Kıta Avrupasının Almanyanın hegemonyasına girmesi planlanlamakla suçluyordu. Kaizer Wilhelm ve generalleri bütün Avrupayı kana bulayan bu felaketin baş sorumlularıydılar. ( 10 sene önce Namibya’da yaptıkları göz önüne alındığında  pekte haksız sayılmazdı bu suçlama ) .Prof. Gary Sheffield , Almanya’nın 1918’de savaştan çekilen Bolşeviklerle yaptığı Brestlitovsk antlaşmasında dayattığı şartların savaş sonrası muhtemel  Avrupa için de bir örnek olduğunu belirtiyor.

Şimdiye kadarki genel yaklaşım şu şekilde özetlenebilir. Bu yüzyılın başında ekonomik ve askeri gelişimini giderek artan hızda devam ettiren, Prusya liderliğinde siyasi birliğini de sağlayan militarist Alman İmparatorluğu’nun dönemin diğer büyük güçleri Britanya İmparatorluğu ve Fransa’ya, Rus Çarlığı’na meydan okuması kaçınılmaz bir şekilde savaş ihtimalini güçlendirmişti. Kaiser Wilhelm ve generalleri 1. Dünya savaşı’nın “Hitler ve ekibinin prototipiydi.” Adeta militarizm  liberal demokrasiye saldırıyor, Sırbistan ve Belçika gibi küçük ülkelere yapılan tecavüzleri üzerine , Büyük Britanya ve Fransa Avrupa’nın geleceğini korumayı üstleniyorlardı. 

Geçtiğimiz yıl yayınlanan Max Hastings’in “Catastrophe- Europa Goes to The War” ve Margaret MacMillan’ın “The War That Ended Peace” adlı eserleri yukarıda genel çerçevesi çizilen görüşlerin yeniden sunulması denilebilir. Gazeteci Hastings’in popüler tarih anlatımıyla vurguladıklarını Prof. Margaret MacMillan’ın kitabı akademik olarak ve daha ayrıntılı sunuyor.

1914’e getiren askeri, politik ve diplomatik krizleri inceleyen MacMillan , özellikle Fransa’da 1870 savaşı yenilgisinin Almanlara karşı sürekli düşmanlık hislerini beslediğinin altını çiziyor. Kaiser Wilhelminde dengesiz kişiliği üzerinde duruyor. Britanya ve Almanya arasında denizdeki üstünlük yarışı , Rusya ile Almanya arasındaki rekabet, Avusturya-Macaristan ile Rusya arasında Balkanlardaki hakimiyet mücadelesi, Fransa’nın Almanya ile 1870 ‘ten gelen sorunları ülkelerin birbirleri arasında sağlıklı diplomatik ilişki kurmasını engellediğini belirtiyor. Avrupa uyumu ( Concert of Europa ) 1905 ( Rus-Japon), 1908 ( Avusturya-Macaristanın Bosna’yı ilhakı ) , 1911, 1912 ve 1913’ te bozulma aşamasına gelse de atlatılan kriz 1914’te çözülemedi. MacMillan Avusturya-Macaristan’ın Sırbistanı aşırı derecede cezalandırmak istemesi nedeniyle, Almanya’nın “Açık-çek” ile müttefikini desteklemesi ve Rusya’nın erken seferberliği nedeniyle savaşın çıkmasının baş suçluları olduğunu belirtiyor.

Bu kitaplarda serdedilen görüşlerin biraz sorunlu olduğu açık. Boer savaşında toplama kamplarını icad eden İngiltere’nin , kendi vatandaşı binlerce doğu Avrupalı Yahudiyi pogromlarda öldüren , dönemin en despot yönetimlerinden biri olan Rus Çarlığıyla mı ittifak etmesi mi haklıydı ? Çok değil bir kaç sene önce Kongo’da binlerce kişinin kanına giren Belçika küçük-masum bir ülke miydi?  İki Balkan savaşı’nda inanılmaz vahşet örnekleri sergileyerek topraklarını neredeyse ikiye katlayan Sırbistana arka çıkmak hangi ilkelerle bağdaşıyordu?  Prof. Richard Evans  ise siperlerdeki hiçbir İngiliz askerinin Avrupa’ya demokrasi getirmek gibi bir amacı olmadığını belirtmişti. Evans’a göre Avrupa’nın en büyük ve etkili Sosyal Demokrat Partisine sahip olan Almanya’nın diğer ülkelerle karşılaştırıldığında o dönemdeki en ileri demokrasiye sahip olduğu bile söylenebilirdi.

Birinci Dünya Savaşı’nın nedenleri üzerine son yıllarda yayınlanan ve ses getiren çalışmalardan bir tanesi ise Cambridge Üniversitesi öğretim Üyesi Prof: Christopher Clark’ın “ Sleepwalkers-How Europa Went To 1914? “  ( Uyurgezerler- Avrupa 1914’te savaşa nasıl sürüklendi? ) “adlı çalışması oldu. Neredeyse savaşan tüm ülkelerin 6 dilde arşivlerinden de faydalanan Clark’ın kitabının kendine özgü tezleri ile farklı bir yer edindiğini söylemek mümkün.  Eserin en önemli özelliği savaşın çıkışında Fransa-Almanya-Britanya-Rusya eksenini değil Sırbistan-Avusturya Macaristan İmparatorluğu arasında özellikle 1908’den sonra giderek gerginleşen , Balkan Savaşlarından sonra zirveye ulaşan anlaşmazlığı temel alması. Clark  dönemin büyük güçlerinin kriz dönemlerinde diplomatik karar alma mekanizmalarında görev alanların (Devlet adamı, diplomat vs.)  zaafiyetleri üzerinde duruyor, “uyurgezerler” olarak niteliyor.

Sonradan “Apis” kod adıyla da anılan   Dragutin Dimitriyeviç adlı bir Sırp subayın önderliğindeki gizli örgütün 11 Haziran 1903’te  sarayı basması Kral Alexandar ve Kraliçe Draga’yı saklandıkları yerde vahşice parçalayarak öldürmeleri gibi hayli etkileyici bir anlatımla başlayan eser sözkonusu darbenin Sırbistan’da yol açtığı iktidar değişikliğinin, Karayorgeviç hanedanının başa gelmesinin Belgrad’ın Viyana ile olan ilişkilerinde bir dönüm noktası olduğunu belirtiyor.

Clark’a göre Avusturya-Macaristan İmparatorluğu her türlü etnik sorunlarına rağmen istikrarın ve ekonomik zenginliğin adeta sigortası gibiydi. Dönemin büyük güçleri Avusturya-Macaristan İmparatorluğunun güvenlik sorunlarına 2. Bir “Hasta Adam” yaklaşımıyla yeterince eğilmediler. Sırbistan ile ilgili sorunlarında yeterince duyarlı davranmadılar. Clark İtalya’nın Trablusgarp işgali sonrası Avrupalı büyük güçlerin yaklaşımının da özellikle Balkan Devletlerini cesaretlendirdiğinin altını çiziyor. Balkan Savaşı’nın iki önemli sonucu  topraklarını ikiye katlayan Sırbistan, Viyana için ciddi bir tehdit oldu. Büyük devletler Londra konferansı sonrasında stabilizasyonu sağlayamadılar.

Apis’in  yıllar içerisinde Sırp Gizli servisinde söz sahibi olması, Bosna’daki milliyetçi Sırp terör unsurlarına her türlü desteği sağladığını belirten Clark, Arşidük Franz Ferdinand’a düzenlenecek suikastten Sırp hükümetinin haberinin olduğunu, önlemek için hiçbir şey yapmadığını iddia ediyor. Dolayısıyla Viyana ültimatomunda haklıydı. Rusya ve Fransa bu krizi daha da provake ettiler. Almanlar Rusların gücünü sınamak istemişlerdi. Fransa Başbakanı Poincare’nin müttefiki Rusya’yı ziyareti sonrasında , St. Petersburg’un seferberlik ilanı krizi savaşa dönüştürdü.  Clark’ın özellikle daha önceki tezlerin aksine Sırbistan, Fransa ve Rusya ‘yı savaşın çıkmasında suçlaması, 3. Balkan Savaşı’nın 1. Dünya Savaşı’na döndüğünü belirtmesi , Sırp milliyetçiliğine dikkat çekerek 92 ‘deki Bosna Savaşı ile analoji kurması, eserindeki diğer iddialar ( Kaiser Wilhelm’in savaşın çıkmasında çok etkili olmadığı, Fransızların Almanya’nın muhtemel bir savaşta Belçika üzerinden Fransa’ya saldıracaklarını Schlieffen Planını önceden bildikleri vs. gibi ) kitabı benzerlerinden farklı kılıyor.

Umarız en kısa zamanda Türkçe’ye çevrilir, okuyucusuyla buluşur.  

Bu makalenin kısaltılmış versiyonu #tarih dergisi Ağustos sayısında yayınlanmış, dergi yönetiminden alınan izinle siteye konulmuştur.

17.367 okunma

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir