Bir fotoğraf vardı, 29 Ekim 1915 tarihli Tasvir-i Efkar gazetesinin ilk sayfasında. İki büyük komutan, solda “18 Mart Kahramanı Cevat Paşa” sağda ise bilinmedik bir subay, altında şöyle yazıyordu:
“Çanakkale muharebat-ı beriyesinde( kara muharebelerinde) fevkalade yararlılıkları görülen ve emri müdafaadaki( savunmadaki) iktidar ve mahareti ile( kudret ve becerisiyle) bihakkın( hakkıyla) ihrazı şan-u şeref eyleyerek( şan ve şeref kazanarak) boğazları ve makamı hilafeti( hilâfet makamını) kurtaran kumandanlarımızdan celadeti fıtriyye( yaradılışındaki yiğitlik) ve havârıkı hamaset ile ( olağanüstü cesaretiyle) mümtaz( seçkin) Miralay (Albay) Mustafa Kemal Bey Efendi.”
Kimileri bu fotoğrafın “Mustafa Kemal”in basında çıkan ilk fotoğrafı olduğunu söylüyordu. Ancak Mustafa Kemal’in basında çıkan ilk fotoğrafı 1909’dan 1914’e kadar yayın yapan “Şehbal” dergisinde yayınlanmıştı. Şehbal’in 1912 yılı sayılarından birinde, Mustafa Kemal’in Trablusgarp’te iken alınan bir fotoğrafı basılmıştı. Fakat o neşirde adı resmi ile birlikte anılmadığı için bilinmiyordu, sadece bir asker fotoğrafı olarak kalmıştı.Bundan 3 yıl sonra “Hilafet Makamını ve Boğazları kurtaran komutan” olarak anılmıştı. Anafartalar Kahramanı ünvanını aldıktan 5 yıl sonra TBMM’yi kurmuş, Tasvir-i Efkar’da bu haberin yayınlanışından tamı tamına 8 yıl sonra ise Cumhuriyet’i kurmuştu.
Şüphesiz Mustafa Kemal’i bu millete tanıtan Tasvir-i Efkar’ın bu haberi ve Çanakkale’deki üstün hizmetleri, kahramanlığı idi… Siz doğduğunuz böylesi topraklara bir defa da olsun gitmek istemez miydiniz? Mustafa Kemal gitti, defalarca, ama yalnızca bir defa daha ömrü bitmeden muharebe ettiği o topraklara ayak basabildi. Ama her seferinde bir şekilde hakkını vererek gezdi.
Mustafa Kemal Atatürk Cumhurbaşkanı sıfatı ile Çanakkale’yi 1925-1934 yılları arasında beş kez ziyaret etmiştir. Aslında bunu dört kez de sayabiliriz, çünkü ilk gelişi olan 1925 yılında karaya çıkmadan yat üzerinde Gelibolu yarımadasının etrafında dolaşarak, manevi kızı Afet İnan’a harp ile alakalı çeşitli bilgiler vermiştir. Afet İnan bu gezi ile alakalı olarak şunları not etmişti:
“Yıllarca sonra, Atatürk Cumhurbaşkanı olarak vapurla Çanakkale Boğazı’nı geçiyordu. Gelibolu’ya çıkıp eski savaş sahasını beraber görmeyi arzu etmiştim. Fakat O’nun kaptana emri şu oldu: ‘Boğazı geçip batı kıyılarına doğru gidiniz.’
Şimdi, tam düşman donanmasının çıkartma yaptığı yerde, Suvla limanında idik. Atatürk o günleri yeniden yaşar gibi anlatıyor ve karanın denizden görünen bölümünde, Türk kuvvetlerinin bulunduğu yerleri eliyle işaret ediyordu. Fakat birdenbire denizden çok iyi görünen bir geçit yerine gözlerini dikmişti. “İşte burası daimi top ateşi altında bizi tehdit eden yerdir. İrtibat temin etmek için geçen askerlerimiz maalesef burada büyük zayiata uğradılar.”demiş ve ilave etmişti, “Anafartalar ve Conkbayırı Muharebesi, muhakkak ki tarihin en yakın cepheli bir savaşıdır. Atatürk şehit Mehmetçikleri minnet ve şükranla yad ederek karaya çıkmadan geri dönmüştü. O, şüphe yok ki denizden dolaşmakla, 1915’teki şehitlerimizi tavaf etmişti.”[1]
Atatürk’ün Cumhurbaşkanı olarak Çanakkale’ye ilk gelişleri ise 1 Eylül 1928 tarihindedir. Bu tarihte Atatürk Ertuğrul Yatı ile Dolmabahçe’den Çanakkale’ye hareket etmiştir. O gün Çanakkale’de Valiliği ve Belediyeyi ziyaret etmişler, yeni harflerin öğretimi konusundaki çalışmaları denetleyip halkla konuşmuş, kalabalıktan pek çoğunu kara tahtanın başına çağırarak Latin harfleriyle cümleler yazdırmış, halkın yeni harfleri öğrenme heyecanı ve isteklerinden çok memnun olmuştur. Saat 16.00’da Arıburnu, Conkbayırı ve Anafartalar’ı gezerek harp anılarını tazeleyip geceyi Ertuğrul Yatında geçiren Atatürk 2 Eylül günü Gelibolu’da yeni harfler konusundaki çalışmaları izleyip Akşam İstanbul’a dönmüştür.
Atatürk’ün Çanakkale’ye yaptığı seyahatlerden en bilgisine vakıf olduğumuz seyahat de bu olmuştur. Dönemin gazetelerinden İkdam’ın 4 Eylül 1928 tarihli nüshasında bu seyahatten epeyce söz edilmiştir.
Resim 1: Reis-i Cumhur Mustafa Kemal Atatürk’ün 1928 yılındaki Çanakkale ziyaretinden bir görüntü.[2]
Resim 2: Reis-i Cumhur Mustafa Kemal Atatürk’ün 1928 yılındaki Çanakkale ziyaretinden bir görüntü.[3]
Resim 3: Reis-i Cumhur Mustafa Kemal Atatürk’ün 1928 yılındaki Çanakkale ziyaretinden bir görüntü.[4]
Resim 4: Reis-i Cumhur Mustafa Kemal Atatürk’ün 1928 yılındaki Çanakkale ziyaretinden bir görüntü.[5]
ANAFARTALAR HARP SAHASI ÜZERİNDE ÇANAKKALE ZAFERİ HAKKINDA (1 EYLÜL 1928)[6]
“Bir müddet Belediye’de kaldıktan sonra büyük tezahürat arasında Çanakkale’den ayrıldılar. Reisicumhur Hazretleri yata bindikten sonra doğruca Maydos’ a hareket edilmesini emir buyurdular. Bir müddet sonra Maydos’a ulaşıldı. Reis-i Cumhur Hazretleri maiyetleri ile beraber yattan çıkarak hazırlanan otomobillere bindiler. Otomobillere “Anafarta harp sahasına doğru!” emrini verdiler. Gazi Hazretleri harp sahasına ulaştıktan sonra otomobilden indiler ve bir zamanlar bir vatan kurtardıkları o yerleri birer birer dolaştılar. Reisicumhur Hazretleri tam dört saat yaya yürüyerek Harb-i Umumi esnasında kumanda ettikleri Anafartalar sahası üzerinde dolaştılar ve yalçın tepelerde geçen büyük tarihi bize canlandırarak izah ettiler. Gazi Hazretleri harp esnasında kumanda ettikleri yerlerden tepeleri gösteriyor ve düşmanın nasıl denize döküldüğünü, nasıl hücumlar yapıldığını, nasıl kalbine gelen bir kurşunla saatinin parçalandığını izah ediyorlardı.
Resim-5: Reis-i Cumhur Mustafa Kemal Atatürk 1928 yılında Anafartalar Harp Sahası üzerinde gezerken.[7]
Reisicumhur Hazretleri izahat verirlerken bütün bu tarih gözlerimizin önünde ve hakiki bir dekor halinde olduğu gibi canlanıyordu. Gazi Hazretleri hem söylüyor hem de hadiseleri bugün oluyormuş gibi, Arıburnu’nu, Conkbayırı’nı, Kanlı dereyi, Cesaret Tepesi’ni ziyaret ederek anlatıyorlardı. Bilhassa Reisicumhur Hazretleri nasıl yaralandıklarını, yaralandıkları tepelerin üzerinde anlatırlarken tüylerimiz ürperiyordu. O anda büyük bir heyecan içinde bulunuyordum. Bu münasebetle Reis-i Cumhur Hazretlerinin sinsi bir kurşunun kalbi üzerine isabet ederek saatinin nasıl parçalandığı hakkında söyledikleri sözleri harfiyen şimdi hatırlayamıyorum. Reisicumhur Hazretleri kıtalara taarruz emrini vermeyi kararlaştırmışlar. Bunun için bizzat harp sahasını yakından incelemek istemişler, ileri hatlara gitmişler ve düşmanla en yakından temas ederek vaziyeti anladıktan sonra kıtalarına taarruz emrini vermişlerdi. Reisicumhur Hazretleri “Taarruz başladığı sırada vaziyeti olduğu gibi görebilmek için ayakta bulunuyordum. İşte bu sırada bir kurşun kalbimi parçalayacak yerde saatimi parçaladı ve ben kurtuldum” buyurdular. Gazi Hazretleri kıtalarının nasıl düşman üzerine hücum ettiklerini anlattılar. Hücum sahalarını göstererek “İşte silahlarına süngülerini takan askerler verdiğim işaret üzerine şu gördüğünüz tepelerden aşağı doğru sarkarak düşmanla boğaz boğaza, süngü süngüye harp ederek düşmanı denize döktüler” buyurdular. Reisicumhur Hazretleri bütün harp sahalarını dolaştıktan sonra Maydos’a dönerek gece saat 10’a doğru yatı teşrif buyurdular.
Reis-i Cumhur’un bu gezisi ile alakalı olarak çeşitli süregelen sözlü tarih aktarımlarında bahsedecek olursak en büyük ve anlatılagelen hikâye Büyükanafarta Köyü’nde geçer. Bu ziyarette muhtemelen Maydos’a dönerken uğradığı esnasında gerçekleşen bu vakada köyde yaşayan bir Avcı Hüseyin’den söz edilir. Bildirilene göre bu zat Atatürk’ün izcisiymiş. Atatürk’ü harp yerine götürüp getirirmiş. Atatürk köy meydanına geliyor ve ‘Burada bir avcı Hüseyin vardı, onu bulun bana’ diyor, ama avcı Hüseyin, gelmemiş. Atatürk de Avcı Hüseyin gelmeyince geri dönüp gitmiş. Kimileri Avcı Hüseyin’in Atatürk’e çift bozan vergisini arttırdığı için kızdığını ondan gitmediğini ifade eder. Avcı Hüseyin’in gitmemesi üzerine Atatürk’ün “Bari söyleyin bir istediği var mıdır?” demiş, Avcı Hüseyin’in de orada birinde satılık olan bir tüfek için “Söyleyin alırsa onu alsın, almazsa başka da bir istediğim yoktur.” diye karşılık verdiği, Atatürk’ün de bu tüfeği satın alıp Avcı Hüseyin’e gönderdiği ve bu tüfeğin de yakın bir geçmişte yok paraya birilerine satıldığı anlatılanlar arasında…
GELİBOLU MANEVRALARI SIRASINDA YENI HARFLER VE ZİRAAT HAKKINDA HALKLA SOHBET (2 EYLÜL 1928)[8]
“Reisicumhur Hazretlerinin Çanakkale’de seyahatleri hakkında malumat almak üzere Gazi Hazretlerine refakat etmiş olan Seryaver Rüsuhi Beyefendiye müracaat ettik. Rüsuhi Beyefendi ricamızı yerine getirerek şu tafsilatı verdiler:
Bir müddet istirahatten sonra Başvekil İsmet Paşa Hazretlerine yatın telsizi vasıtasıyla derhal bir telgraf çektiler. Bu telgrafta Kalamış koyunda bulunan donanmanın Gelibolu istikametinde hareket etmesini ve Çanakkale’de genel bir manevra yapılacağını bildirdiler. Donanmanın bütün mevcuduyla saat birde Gelibolu istikametinde hareket ettiği haber verildi. Gece geçti ve Reisicumhur Hazretleri ertesi sabah saat dokuzda Gelibolu ya hareket edilmesini emir buyurdular. Gazi Hazretleri bu suretle İstanbul’dan sonra donanma ile Gelibolu önlerinde buluşmak istiyorlardı. Nitekim öyle oldu, Gelibolu açıklarında donanma göründü. Reisicumhur Hazretleri bizzat manevrayı tertip ettiler. Donanma kırmızı ve mavi olmak üzere ikiye ayrıldı ve Reisicumhur Hazretleri telsizle kumanda ederek donanmanın manevralarını takip ettiler. Harp vaziyetini bizzat kendileri hazırlamış bulunuyorlardı. Harp başladı. Reisicumhur Hazretleri muharebe devam ederken, gerek kırmızı ve gerek mavi taraf kumandanlarına bu vaziyet karşısındaki karar ve emirlerinin neden ibaret olduğunu telsizle soruyorlar ve kumandanlardan aldıkları cevaplar “Çok iyi, isabet ediyorlar!, diyerek memnuniyetlerini beyan ediyorlardı. Reisicumhur Hazretleri iki saat telsiz başında manevrayı takip buyurduktan sonra, Safvet Bey’i gündüz harekâtı için talimat vererek donanmaya gönderdiler ve kendileri de sahillere dökülen on binlerce halkın muazzam tezahüratı arasında Gelibolu’yu teşrif ettiler ve doğruca Hükümet Konağı’na gittiler. Bütün memurlar toplandılar. Ortaya bir siyah tahta koydurdular ve kendileri de tahtanın başına geçerek me-murları birer birer imtihan ettiler. Reisicumhur Hazretleri aldıkları neticeden çok memnun kaldılar. Hakikaten büyük küçük herkes yeni harfleri öğrenmiş bulunuyordu. Gazi Hazretleri Hükümet Konağı’ndan sonra Belediye’yi teşrif ettiler. Şereflerine tertip olunan çay ziyafetinde bulundular Reisicumhur Hazretleri yeni harfler etrafında halkla fikir alışverişinde bulundular Daha sonra çiftçilerle görüştüler. Çifti Atıf Bey isminde bir zattan memleketinin ziraati hakkında malumat aldılar.”
Bundan sonra Atatürk Çanakkale’ye 14 Temmuz 1933 günü tekrar gelmiştir. O gün Ertuğrul yatı ile İstanbul’dan Marmara’ya açılmış, Ece Limanına çıktıktan sonra Çanakkale’ye uğramış Vali, Belediye Başkanı ve şehrin ileri gelenleri ile bir süre görüştükten sonra Yalova’ya hareket etmiştir.
İran Şahı Rıza Şah Pehlevi Atatürk’ün konuğu olarak gelmeden önce 1934 Nisan’ının ilk haftasında Batı Anadolu gezisine çıkmış; İzmir’den sonra otomobille Edremit, Ayvacık, Ezine ile 14 Nisan 1934 günü Çanakkale’ye girmiştir. Maiyetiyle birlikte askeri birlikleri denetlemiş, gece Orduevi’nde düzenlenen baloya katılmış , geceyi Çanakkale’de geçirdikten sonra Balya üzerinden Balıkesir’e hareket etmiştir. İran Şahı Rıza Şah Pehlevi Ankara’ya gelmiş. Atatürk ve Şah Rıza Pehlevi Yurt gezisine çıkmışlardır. 24 Haziran 1934 gecesini Balıkesir’de geçirdikten sonra 25 Haziran 1934 sabahı körüklü otomobillerle Çanakkale’ye hareket etmişlerdir. Konvoy yolda Balaban tepesi üzerinde kısa bir mola vermiş, burada çaycı Ahmet’in yaptığı kahveler içilmiş saat 15.30’da Çanakkale’ye girilmiştir. Çanakkale’de askeri birlikler denetlendikten sonra İntepe’ye gidilmiş, Atatürk konuklarına burada Çanakkale Savaşı hakkında bilgi vermiştir. Aynı gün 19.15’te gelen Gülcemal Vapuru Atatürk ve konuklarını İstanbul’a götürmüştür.
Resim-6: Reis-i Cumhur Mustafa Kemal Atatürk ve İran Şahı Rıza Şah Pehlevi, Erenköy Mevkii’nden Gelibolu Yarımadasını dürbün yardımıyla incelerken.[9]
Resim-7: Reis-i Cumhur Mustafa Kemal Atatürk ve İran Şahı Rıza Şah Pehlevi, Erenköy Mevkii’nden Gelibolu Yarımadasını dürbün yardımıyla incelerken.[10]
Resim-8: Reis-i Cumhur Mustafa Kemal Atatürk ve İran Şahı Rıza Şah Pehlevi, Erenköy Mevkii’nde maiyetleriyle beraber.[11]
Bu yazıyı hazırlarken, Mustafa Kemal Atatürk’ün bu ziyaretlerini araştırırken onun dışında Afet İnan hanımefendilerin Türk Tarih Kurumuyla Çanakkale’ye yaptığı ziyaret beni derinden etkilemiştir. Öyle ki onun aşağıdaki tasvirlerini okurken, biyolojik olmasa da Mustafa Kemal Atatürk’ün kendilerinin ruh babası olduğu, o derinlik ve hissiyat ile içimde samimi duygularla belirdi.
“1935 yılında Türk Tarih Kurumu üyeleriyle tarihi bir gezi düzenlemiştim. Düzenlenen programımızda ilk uğradığımız yer Anafartalar ve Conkbayırı olmuştu. Yirmi yıl sonra bir savaş alanında dolaşmanın heyecanını duyuyordum. Toprağa basarken aziz şehitlerimizi rahatsız etmekten korkar gibiydim. Hakikaten, ayaklarımıza ilişen boş kovanlar, bir mermi parçası veya ayakkabılar içinde insan kemiklerine rastlamamak mümkün değildi. Bu topraklarda kanlarını döken vatan savunucularının gönüllerde yaşayan anılarına saygı ve ruhlarının şad olması için dualarla ayrılırken, mütevazı Mehmetçik Anıtı karşısında yükselen yabancı anıtlara da hayranlıkla bakmıştım. Bu seyahat dönüşü Atatürk’e duygularımı anlatırken, bizim de orada niçin büyük bir anıt yapmadığımızı sordum. O, bana şu cevabı vermişti: “Evet doğru, biz de Mehmetçiğimizi anmak için büyük, çok büyük abideler yapmalıyız, fakat bu bir zaman ve imkan meselesidir. Ancak seni tatmin etmek için söyleyeyim ki bu toprakların Türk hudutları içinde kalmasıyla, Mehmetçik en büyük abideyi bizzat kurmuştur.”
Atatürk’ün ifadesi olan bu söz, şüphe yok ki, büyük anlam taşımaktadır, ancak bu anıdan on yedi yıl sonra böyle bir anıtın gerçekleştirilmesi için yapılan girişimi geçenlerde bir sinemada film olarak gördüğüm zaman, derin bir heyecan duydum.
Bu savaş meydanında vatan için ölen şehitlerimizin anısına yükselen büyük bir anıtı minnetle karşılarız. Memleket, abidelerle, maddi ve manevi eserlerle tarihi anılarını yaşatır. Çünkü genç nesiller sadece tarih yapraklarında okuduklarıyla değil, vatan topraklarında gördükleri tarihi abidelerle, ulus sevgisi içinde, bu vatanı korumak amacını güdeceklerdir. Yurdumuzun aziz şehitleri! Sizin kumandanlarınızdan biri olan M. Kemal’in, bu savaşa ait bazı hatıralarını, O’nun 14. ölüm yıldönümünde anmakla hem onun ve hem sizlerin ruhlarınızın şad olmasını diliyorum.”[12]
Evet büyük Gazi, o bahsettiğin kahramanların kumandanı olarak “…bu toprakların Türk hudutları içinde kalmasıyla, Mehmetçik en büyük abideyi bizzat kurmuştur.” sözleriyle ifade ettiğin gibi, Mehmetçiğin bizzat kurduğu bu büyük abideye en büyük tuğlayı sen koydun… Rahmet ve minnetle, ruhun şad olsun, kurduğunuz bu büyük abide yıkılmasın…
Not: Bu makaleye bilgi/belgelerle katkı sağlayan Onur Okur ve Muzaffer Albayrak’a teşekkürlerimle…
Size teşekkür ederim.
İlgili bir makalemde müsaadenizle alıntı yapmak ve kaynak göstermek isterim.
Osman Öndeş