GELİBOLU’YU ANLAMAK

Mustafa Kemal Paşanın Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya Savaşına girişiyle ilgili görüşlerine dair bir belge

Babıali, 9/10/1919

Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine

Bugün bazı gazetelerde beyanname suretinin konulmuş olduğu göründüğünden değiştirmeye imkân kalmadı. İlaveten teklifi düşünülen dört maddenin Heyet-i Temsiliyece muhtelif vasıtalarla tamimi kabinece pek lüzumlu görülmektedir:

1- İttihatçılıkla münasebet bulunmadığı.

2- Osmanlı Devleti’nin Harb-i Umumiye karışması doğru olmadığı ve müsebbipleri aleyhinde isimleri belirtilerek bazı neşriyat icrası ve haklarında kanuni ceza ve takibat uygulanması.

3- Harp esnasında yapılan her çeşit suçların faillerinin kanuni cezadan kurtulmayacakları.

4- Seçimlerin serbest cereyan edeceği.

Bu maddelerin açıklanması ve tamimi, dahilen ve haricen birtakım yanlış anlamaların önüne geçeceğinden memleketin yüksek menfaatleri icabı olarak bilhassa iyi karşılanması rica olunur. Hürmetlerimle.

Harbiye Nâzırı

Cemal

***

Sivas, 10/10/1919

Harbiye Nâzırı Cemal Paşa Hazretlerine

9/10/1919 tarihli telgrafa cevap.

Cevabî görüşlerimi bildirmeden önce, Heyet-i Temsiliye’nin muhterem kabine üyeleri hakkında hürmet hissi ve iyi düşünceler beslediğini ve iki tarafın fikir alışverişinde dürüst ve içten davranmayı rehber aldığına dair kanaati olduğunu arz ederim.

Muhtelif vasıtalarla tamimi lüzumlu görüldüğü emir buyurulup bildirilen dört madde hakkında Heyet-i Temsiliye’nin görüş ve değerlendirmeleri aşağıda arz olunur:

1- Rum ve Ermenilerle, İngilizler başta olmak üzere İtilâf Devletlerinin ve bunların siyasetlerine alet olan düşük Ferit Paşa Kabinesinin milli birliğe ve vatanın saadetine yönelik her türden meşru milli teşebbüs ve hareketleri gelişigüzel İttihatçılıkla suçlamayı bir ilke edinmiş olduklarını herkes bilir. Milli teşebbüslerimizin ve teşkilatımızın İttihatçılıkla hiçbir alaka ve münasebeti olmadığı, kötü niyetliler dışında gerek millet ve gerek temasta bulunulan yabancılarca aşikâr bulunmuş olduğu halde, sırf buyurduğunuz yanlış anlamaları ve söylentileri bertaraf etmek maksadıyla Sivas Genel Kongresi’nin birinci celsesinde müzakerelere başlanmadan evvel bütün delegeler İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin canlandırılmasına çalışılmayacağına dair birer birer yemin ettirilmiş ve bu yemin sureti her tarafa yayımlanıp ilan olunmuştur. Bundan başka münasebet düştükçe ve bilhassa yabancılarla temaslarda bulunuldukça bu noktaya özel ehemmiyet atfolunarak lüzumlu beyanat ve izahatta bulunulmaktadır. Bununla beraber, tavsiye buyurulduğu üzere, bu konuda yine fırsat çıktıkça beyanat ve neşriyattan geri kalınmayacaktır. Yalnız bu mesele, görünürdeki şekli bir yana bırakılırsa esas mahiyeti itibarıyla özel ehemmiyete sahiptir. Bu bakımdan, sırf değerli kabine üyeleriyle fikir teatisi ve yüce heyetlerinin bu noktadaki hâkim kanaatini öğrenmek maksadıyla bu konuda Heyet-i Temsiliye’nin görüşünü arz etmeyi lüzumlu görmekteyiz. Biz gayrimüslim unsurlar ile İtilaf hükümetlerinin siyasi maksatlar altında körükledikleri gelişigüzel İttihatçılık düşmanlığını esas itibarıyla doğru görmüyoruz. İttihatçılardan kötü idare ve suistimalleri ile memleketi harabeye sürükleyenlerden ibaret küçük bir hizip vardır ki, işte asıl millet ve bizim gözümüzde suçlu olanlar bunlardır. Yoksa İttihat ve terakki mensuplarından olup tarafsızlığını muhafaza etmiş, fenalığa alet olmamış namus sahiplerinin bu suretle kötü zan altında kalmasını ve bilhassa her millette olduğu gibi iyiyi kötüyü gereği gibi ayırt edemeyen bütün avam kısmının töhmet altında kalmasını doğru görmedikten başka, memleketin dahili asayiş ve intizamı ve geleceği itibarıyla da tehlikeli sayıyoruz. Dolayısıyla kabinenin bu maddeden maksadının özünün ne olduğunu izah buyurmanızı hassaten istirham ederiz.

2- İkinci madde muhteviyatına gelince, bu husus düşünülmeye değer ve muhtelif suretlerle münakaşaya kabiliyetlidir. Meselâ aşağıdaki görüşler dahi akla gelmektedir:

Tamiri mümkün olmayan felâketlere ve elim neticelere varmış olduğundan, bugün milletin memnuniyetsizliğini çeken Harb-i Umumi’ye iştirak etmemek elbette son derece arzuya edilirdi. Fakat buna imkanı maddi mevcut değildi. Çünkü iştirak etmemek silahlı bir tarafsızlığı yani Boğazların kapalı bulundurulmasını icap ettiriyordu.

Halbuki vatanımızın coğrafî mevkii, İstanbul’un stratejik vaziyeti, Rusların İtilâf Hükümetleri yanında yer almış olması bizim seyirci kalmamıza asla müsait değildi. Bundan başka silahlı bir tarafsızlığın devam ettirilmesi için paramız, silahımız, sanayimiz hulâsa lâzım olan vasıtalarımız mevcut değildi.

İtilâf Devletlerinin bilhassa İngilizlerin para vermemesi bir yana, gemilerimizi zapt ve milletin dişinden tırnağından arttırarak biriktirdiği İnşaat-ı Bahriye’ye ait yedi milyon liramızı da gasp etmeleri ve İtilaf devletlerinin harp ilanıyla beraber bizim harbe girişimizden daha dört ay evvel tamamen Osmanlı Hükümeti zararına bir Ermenistan cumhuriyeti teşkiline karar verdiklerini ilan eylemiş olmaları ve hatta Bolşeviklerin neşrettiği gizli antlaşmalardan anlaşıldığına göre, İstanbul’un Çarlık Rusyası’na vaat edilmiş olması, harbe İtilâf devletleri aleyhine girmekliğin kaçınılmaz olduğunu gösterir açık delillerdendir.

Bir de İngiltere ve Fransa’nın, kendisine İstanbul’u vaat eyledikleri Rusya dururken, meşum Balkan Harbi’nden sonra hiçbir askeri kıymet ve millî mevcudiyet atfeylemedikleri milletimizi, kendilerine iltihak eylemeyi farz etsek bile tercih edeceğini tasavvur eylemek elbette doğru olamaz.

Harbe girmekliğimizi bir suç olarak kabul etmek ve koca bir milleti dört-beş kişinin oyuncağı olacak mertebede saymak, fikrimizce lehimizde bir faydaya sebep olmak şöyle dursun, bilakis düşük Ferit Paşa’nın Paris’te Avrupa’dan merhamet dilenmek şeklindeki sakat fikirleriyle ifade eylediği alçakça beyanatına, Klemanso’nun [Fransa Başbakanı] vermiş olduğu hakaretle karışık cevabın maazallah bir kere daha işitilmesine sebep olabilir. Bundan dolayı merdane bir surette hakikati söylemek ve kahramanca harp eden bu koca milletin mağlûbiyetin zaruri neticelerine katlanmakla beraber hareketinin suç olarak görülmesine ve bu yüzden suçlanıp cezalandırılmasını kabul etmemek en salim ve en hayırlı bir prensip kabul olunabilir.

Harbin müsebbipleri hakkındaki noktaya gelince: Harp ilanı, mesuliyeti olmayan Padişahın hakkı olduğuna ve o zamanki kabinenin harp ilanından dört ay sora toplanan Milli Meclis’te verdiği izahat üzerine alkışlarla itimada mazhar olmuş bulunduğuna göre, mesele Yüce Divan’ın incelemesinden geçmeden alelıtlak şu veya bunun aleyhinde suçlamalara kalkışmakta isabet olmayabilir….

Harb-i Umumi’ye girmek ve girmemek veyahut girmek zarureti karşısında zamanını seçmek hususunda başka görüşler dahi vardır. Buradaki fikirler, düşmanın görüşüne cevap olmak üzere lüzumlu görülmüştür.

3- Harp esnasındaki kötü idarenin meydana çıkarılıp cezalandırılması, vatanımızda mesuliyetin büyük ve küçüklere eşit olduğunu, kanun devrinin tamamen tarafsızca ve tam bir adalet ve hakkaniyetle başladığını idrak etmek emellerimizin başlıcasıdır. Fakat biz bunu birçok münakaşalara sebep olacak olan kâğıt üzerinde reklâm tarzında neşriyattan ziyade bilfiil tatbikatıyla dosta düşmana gösterilmesini daha uygun ve faydalı görüyoruz.

4- Seçimler hakkındaki görüşlerimizi sureti aşağıda olan beyanname ile yayımlamış ve ilân eylemiştik. Bu konuda akla gelecek başkaca fikirler varsa emir ve işarını istirham eyleriz.

Mustafa Kemal

 

15.216 okunma

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir