GELİBOLU’YU ANLAMAK

“Mücahitlerin İçerisinde Gayret ve Cesaretle” Trablusgarb Harbine Dair Mustafa Kemal ve Enver İmzalı Bir Belge (Mustafa Onur Yurdal)

Siyasi birliğini geç tamamlayan İtalya’nın sanayileşmede de Avrupa’daki rakiplerinden geride kalması onu bir takım emperyalist arayışlara ve rekabete sürüklemişti. İtalyan emperyalizmi kendisine ilk sömürge alanı olarak Tunus’u seçti. Roma İmparatorluğu’nun eski bir eyaleti olan Tunus, coğrafi bakımdan İtalya’ya yakınlığı yanında sürekli artmakta olan İtalyan nüfusunun yerleşmesi için de uygun bir bölge idi. Tunus’a İtalyan hükümetleri tarafından teşvik edilen yoğun bir göç başladı. Viyana kongresi sırasında Tunus’ta 2000 Fransız’a karşılık 10.000 İtalyan yaşıyordu. Ne var ki, Tunus’a göz diken yalnızca İtalya değildi; 1830 da Cezayir’e yerleşen Fransa da yıllardır Tunus ile ilgileniyordu. 1881’de Fransa’nın Tunus’u işgalinden sonra İtalya, Kuzey Afrika’daki son Osmanlı toprakları olan Trablusgarb ve Bingazi’yi müstakbel sömürgeleri olarak görmeye başlamıştır.[1]

Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu karışıklık ve yönetim eksikliği İtalya’nın iştahının kabarmasına ve dikkatini bu yöne çevirmesine neden olmuştu. İtalya; bir taraftan Osmanlı’ya karşı Arnavutluk’taki isyanı desteklerken bir yandan da Osmanlı’nın Akdeniz ve Adriyatik kıyılarındaki etki alanları üzerinde Avusturya ve Rusya ile karşılıklı çıkar anlaşmaları yapmakta, bölgeye işçi gönderme yoluyla da Trablusgarb’a yerleşim birimleri kurmaya ve İtalyan nüfusu arttırmaya çalışmaktaydı. Bölgede banka, postane gibi İtalyan kurumları açılıyor, liman ve benzeri kurumları için imtiyaz bekleniyordu. Banco di Roma adlı İtalyan bankasının da Trablusgarb ve Bingazi’de birer şubesi vardı. 28 Eylül 1911’de İtalya, Osmanlı’ya Düyun-ı Umumiye İdaresi’nin İtalyan temsilcisi De Martino elinden 24 saatlik bir ultimatom vererek Trablus ve Bingazi’nin her bakımdan geri bırakıldığını, İtalyan ve yabancı tebaaya kötü davranıldığı ve İtalyan yatırımlarına hoşnutsuzluk gösterildiği bahanesini ileri sürmüş ve aynı gün içinde savaş ilan etmişti . İtalya, bu savaş ilanından sonra 80000 kişilik ordusunu bölgeye göndermişti. Bölgenin savunmasında Mısır’ın İngilizlerin elinde olması, denizlerde de İtalyan donanmasının etkinliği Osmanlı Hükümeti’nin elini kolunu bağlamıştı.[2]

Osmanlı Hükümeti, İtalya ile savaşamayacaklarına inandıklarından diplomatik bir çözümden yana tavır almıştı. vatanın bir parçasının işgale uğraması, genç Türk subayları arasında büyük yankılar uyandırdı.Berlin’de Askerî Ataşe olarak görev yapan Enver Bey, İtalyanların Trablusgarb’a saldırı haberini alır almaz İstanbul’a doğru yola çıktı.[3] Bu arada genç subaylar , Afrika’daki son vatan parçasını kurtarmak için gönüllü olmuşlar, aralarında toplantılar yapmaya başlamışlardı. Bu toplantıların birinde, Fethi (Okyar) Bey mesele ile ilgili olarak Mustafa Kemal ile Enver Bey’in evine gittiklerinde Enver Bey’in, hükümetin tutumunu gözler önüne sermek için “Hariciye Nazırı geçen gün, Mahmut Şevket Paşa’ya hükümetin bu işi diplomasi yoluyla halletmek mecburiyetinde olduğunu söylemiş. Harbiye Nazırı itiraz edip, bir vatan parçası düşmana sessiz sedasız teslim edilir mi, bunun arkası gelmez diye itiraz edince demiş ki: “Peki siz Harbiye Nazırısınız. Donanmanın kudretini benden iyi takdir buyurursunuz. Askerlerimizi Trablusgarb’a nasıl ve hangi yoldan göndereceğiz? Haydi gönderebildik diyelim, silâhı, cephaneyi, malzemeyi, iaşeyi nereden bulacağız? Bu ay zabitana ve mülki kadroya dörtte bir maaşı nasıl verdiğimizi biliyorsunuz” şeklindeki konuşmayı naklederek durumun vahametini ortaya koymuştur. Yine bir akşam Enver Bey’in evinde yapılan gizli toplantıda durum tekrar müzakere edilmiş, Trablusgarb’a gidilmesi ve oradaki yerli halkı teşkilatlandırarak savaşmaya karar verilmiştir. Bu genç subaylar, Mısır ve Tunus üzerinden sahte isimlerle kıyafet değiştirerek Trablusgarb’a geçmeyi kararlaştırmışlardır.[4]

Trablusgarb’a gitmek isteyen yalnız Enver Bey değildi. Geleceğin büyük önderi Mustafa Kemal, Kuşçubaşı Eşref Bey, Paris Askeri Ataşesi Ali Fethi Bey, Süleyman Askerî Bey ve onlarla aynı arzuyu paylaşan yüzlerce subay cepheye ulaşabilmenin planlarını yapıyorlardı. Deniz yoluyla gitmeleri imkânsız gözüküyordu. Kara yoluyla Mısır ve Tunus üzerinden gitmeyi denemeyi düşünüyorlardı. İngiliz ve Fransızların geçiş izni vermeyecekleri ihtimali de gözden uzak tutulmuyordu. Enver Bey, Mustafa Kemal ve Eşref Bey yola çıkmadan önce Enver Bey’in Beşiktaş’taki evinde bir araya geldiler. Burada izlenecek harekât tarzı bir kez daha gözden geçirildi.

Enver ve Eşref Bey, o gün Harbiye Nâzın Mahmut Şevket Paşa’yı ziyaret etmişlerdi. Paşa, devletin İtalya ile topyekün bir savaşa giremeyeceğini, fakat vatanın bir parçası elden giderken de sessiz kalınamayacağını belirtmiş ve Trablusgarb’ı mahalli kaynaklarıyla savunacaklarını açıklamıştır. Harbiye Nâzırı’nın planına göre Trablusgarb’a gönüllü gitmek isteyecek subaylar, gizlice yola çıkacaklar, ancak Osmanlı Devleti resmen savaş ilan ettiğinde açıktan her türlü desteğe mazhar olacaklardı. Şayet mesele görüşmeler yoluyla halledilirse, mesuliyet subayların şahıslarına ait olacaktı.[5]

Mustafa Kemal, 15 Ekim 1911 ‘de beraberinde Yakup Cemil Bey ve bir grup arkadaşlarıyla Mısır üzerinden Trablusgarb’a gitmek üzere yola çıktı. İhtiyaçları olan parayı temin için İttihat ve Terakki Umumi Merkezi’ne müracaat etmişler, fakat alamamışlardı. Buna rağmen bu vatansever insanlar kararlarından vazgeçmemişler ve Mustafa Kemal’in verdiği senet karşılığı Ömer Fevzi Bey’den 200 İngiliz lirası borç alarak Trablusgarb’lı kardeşlerinin yardımlarına koşmuşlardır.[6]

Trablusgarb Harbi’ne gönüllü katılanlardan biri de o dönem Yenice (Yanniça/Yenice-i Vardar) Kaymakamı olan İbrahim Süreyya Bey idi. Süreyya Bey, görevde bulunduğu Yenice Kaymakamlığı’ndan istifa ederek Trablusgarb’a gönüllü gitmişti.

 

İbrahim Süreyya Bey (Yiğit)

Resim 1. Trablusgarb maşrıkında [doğusunda] münceli [parlayan] iki nâsiye-i hamiyet [gayretli yüz]: İbrahim Süreyya Bey (28 Mayıs 1912).[7]

İbrahim Süreyya Bey’in hayatının neredeyse büyük bir bölümü tehlikeli maceralarla geçmiştir. İki senelik memuriyeti sürecinde, İttihat ve Terakki Cemiyeti ile olan ilişkileri, II. Abdülhamit döneminin baskıcı günlerinde onun Sinop Cezaevi’nde kalmasına neden olmuş, üç senelik mahkûmiyet sürecinden sonraki yıllarda, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin iktidarı ele geçirmesi ile birlikte memuriyetine idari görevlerle devam etmiştir.[8]

Süreyya Bey anılarında bu hapishane günleri ve sonrasında Mustafa Kemal (Atatürk) ile tanışmalarını şu şekilde aktarır:

“Eski Çorum Mebusu Dr. Mustafa (Cantekin) ile İstanbul hapishanesinde iki politika mahkumu olarak yatıyorduk. Dr. Mustafa’yı bir gece Şam’a sürdüler. Ben onunla daima muhabere halindeydim. Ondan <<Vatan Cemiyeti>>ni beraber kurdukları bir erkan-ı harp zabitinden hayranlıkla bahseden mektuplar alıyordum. Gıyaben tanıdığım bu ateşli gencin adı Mustafa Kemal Bey’di. Aradan bir hayli zaman geçti Cuma-i Bala’ya (Yukarı Cuma/ bugün Bulgaristan sınırlarındaki Blagoevgrad şehri) Kaymakam tayin olunmuştum. O sıralarda Meşrutiyet (II.  Meşrutiyet) henüz ilan edilmişti. Anadolu’da Üçüncü Ordu Erkan-ı Harbiyesi bir tetkik gezsine çıkmıştı. Cuma-i Bala’nın hudud kasabası olması münasebetiyle bu askeri heyet oraya da uğradı. Geldikleri gece misafir kaldıkları kumandanlık binasına Kaymakam olmam hasebile hoş geldiniz demeye gittim. Salonda muhtelif rütbeli erkan-ı harp zabitleri oturmuş sohbet ediyorlardı. Bu konuşmalarda yakışıklı, sarı saçlı, keskin bakışlı genç bir zabit mütemadiyen gür sesi ile konuşuyor, herkes ehemmiyet ve kemal-i dikkatle onu dinliyordu. Bu ateşli gencin Mustafa Kemal olduğunu öğrendim. Artık onu şahsen de tanıma fırsatını kazanmış, gayr-i şuuri olarak cazibesine kapılmıştım.”[9],[10]

Süreyya Bey, Yenice Kaymakamlığı görevini yürütürken Derne’deki kuvvetlere  gönüllü olarak katılarak Mustafa Kemal‟in emrine girmiş, bir sene boyunca kaldığı Derne’de bizzat muharebelere katılmış, ayrıca Divan-ı Harp Hukuk Müşavirliği görevini yerine getirmiştir. Komutanı ile yolları daha önce Cuma-i Bala Kaymakamlığı sırasında bir tetkik gezisinde kesişen İbrahim Süreyya Bey, o sıralarda kaymakam olması vesilesiyle askeri heyete yaptığı ziyaret esnasında Mustafa Kemal ile tanışmıştı.

 

Resim 2. İbrahim Süreyya Bey’in kişisel arşivinde olan ve Trablusgarb’ta alınmış nadir bir Mustafa Kemal fotoğrafı.[11]

1912 yılında Derne ve Bingazi‟deki üstün hizmetlerinin sonucunda, her ne kadar daha önceden derin bir saygı ve sevgi beslediği Mustafa Kemal’in emrinde görev almış olsa da, umum Kumandanı Enver Paşa dahil olmak üzere her düzeyden subayın takdirlerini kazanarak İstanbul‟a dönen Süreyya Bey, 24 Ocak 1912 tarihinde İstanbul Polis Müdüriyet-i Umumiyesi Tahrirat Şubesi Müdürlüğü‟ne getirilmiştir[12].

Resim 3. Mustafa Kemal, Enver ve Nuri (Conker) Beyler Trablusgarb’ta.

 

İbrahim Süreyya Bey’in Enver Paşa ve Mustafa Kemal’in övgülerine mazhar olduğu bir belgede, kendisinin fevkalade yararlıkları bu iki büyük tarihi şahsiyet tarafından imza altına alınmıştır.

Resim 4. İbrahim Süreyya Bey’in Trablus’taki yararlıkları hakkında Derne Kumandanı Mustafa Kemal tarafından yazılarak imza altına alınan ve Enver Bey’in imzasıyla onayladığı belge.[13]

Belge metninde şunlar yazmaktadır:

 

Derne Kumandanlığı                                                                         Ayn-ı  Mansur Karargâhı

No.300                                                                                              10-Temmuz-1328

[23 Temmuz 1912]

 

 

Yenice Kaymakamı iken İtalyanların ilan-ı harp etmesi üzerine mücahedeyi [cihadı] memuriyetine bi’t-tercih [tercih ederek] istifa ile Kânunusani’de darülharbe vasıl olan [harp alanına ulaşan] Süreyya Bey, tarih-i muvasaletinden [geldiği tarihten] bugüne kadar icra olunan muharebelerde tüfeğiyle mücahidin safları içinde düşmanla döğüşerek ibraz-ı hamiyet etmiş [gayret ve cesaret göstermiş] olduktan başka resmen tayin edildiği Derne Kuvvetleri Divan-ı Harbi’nin hukuk müşavirliğinde dahi zeka ve fatanetiyle [çabuk kavrayışıyla] pek büyük istifadeler temin eylemiştir. Bu defa hasbe’l-icab darül harpden infikakinden naşi hasıl olan zıyağ mahsus kalacaktır [Bu defa gerektiği için cepheden ayrılışından dolayı duyulan kayıp fazlasıyla hissedilecektir].

 

Doğrudur                                                                                             Derne Kumandanı

Umum Kumandan                                                                               Erkan-ı Harp Binbaşısı

Enver                                                                                                           M. Kemal

 

Sonuç olarak ilk kez yayınlanan ve hem Enver Bey hem de Mustafa Kemal’in imzasının bulunduğu benzeri olmayan bu belge günümüz kamuoyunda kahramanlık ve hainlik arasında sıkıştırılan önemli tarihi şahsiyetlerin, aslında söz konusu vatan olduğunda fikir birlikteliğinde olduklarını göstermektedir. Her tarihi olayı bulunduğu şartlar altında değerlendirmek gerektiğinde ve gerektiğinden Trablusgarb’ın işgalinde gönüllü olarak katılan genç subayların bu vatanperverliği göz ardı edilemeyeceği gibi, Trablusgarb’ta yararları görüldüğü gibi bu kadrolar Cihan Harbi ve Milli Mücadelede önemli rol oynamıştır.

 

 

Kaynaklar

Aydemir, Ş. S. (1993). Enver Paşa. İstanbul: Remzi Kitabevi.

Demir, M. Afri̇ka’daki̇ Son Direniş’in Kahramanlarından Ali̇ Fethi̇ (Okyar)’In Trablusgarb’a Gidişi. Arşiv Dünyası, (16-17), 53-56.

Duruk, H. (1950, 10 Kasım). Atatürk , Tam Otuz Senelik Arkadaşımdı. Cumhuriyet, S. 1,6.

İstanbul Araştırmaları Enstitüsü İbrahim Süreyya Yiğit Koleksiyonu.

Kurtcephe, İ. Rodos Ve Oniki Ada’nın Ttalyanlarca İşgali. Osmanlı Tarihi Araştırma Ve Uygulama Merkezi Dergisi Otam, 2(2).

Kurtcephe, İ. Trablusgarb In İtalyanlarca İşgali Mustafa Kemal Ve Arkadaşlarının Direnişe Katılmaları. Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi, 2(06).

Naci, M., & Nuri, M. (1914). Trablusgarp. İstanbul, Tercüman-ı Hakikat Matbaası.

Öztürk, V. (2013). İbrahim Süreyya Bey (Yiğit)’İn Hayatı Ve Parlamenter Faaliyetleri. Electronic Turkish Studies, 8(5).

Şehbal  15 Mayıs 1328 sayı:53 s. 82.

Yiğit, N. (2004). Atatürk’le 30 Yıl. İbrahim Süreyya Yiğit’in Öyküsü, Remzi Kitabevi, İstanbul.

 

 

 

 

[1] Kurtcephe, İ. Rodos Ve Oniki Ada’nın Ttalyanlarca İşgali. Osmanlı Tarihi Araştırma Ve Uygulama Merkezi Dergisi Otam, 2(2).

[2] Demir, M. Afri̇Ka’daki̇ Son Di̇Reni̇Ş’i̇N Kahramanlarından Ali̇ Fethi̇ (Okyar)’In Trablusgarb’a Gi̇Di̇Şi̇. Arşiv Dünyası, (16-17), 53-56.

[3] Kurtcephe, İ. Trablusgarb In İtalyanlarca İşgali Mustafa Kemal Ve Arkadaşlarının Direnişe Katılmaları. Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi, 2(06).

[4] Demir, M. Afri̇Ka’daki̇ Son Di̇Reni̇Ş’i̇N Kahramanlarından Ali̇ Fethi̇ (Okyar)’In Trablusgarb’a Gi̇Di̇Şi̇. Arşiv Dünyası, (16-17), 53-56.

[5] Kurtcephe, İ. Trablusgarb In İtalyanlarca İşgali Mustafa Kemal Ve Arkadaşlarının Direnişe Katılmaları. Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi, 2(06).

[6] a.ge.

[7] Şehbal  15 Mayıs 1328 sayı:53 s. 82.

[8] Öztürk, V. (2013). İbrahim Süreyya Bey (Yiğit)’İn Hayatı Ve Parlamenter Faaliyetleri. Electronic Turkish Studies, 8(5).

[9] Yiğit, N. (2004). Atatürk’le 30 Yıl. İbrahim Süreyya Yiğit’in Öyküsü, Remzi Kitabevi, İstanbul.

[10] Duruk, H. (1950, 10 Kasım). Atatürk , Tam Otuz Senelik Arkadaşımdı. Cumhuriyet, S. 6.

[11] Duruk, H. (1950, 10 Kasım). Atatürk , Tam Otuz Senelik Arkadaşımdı. Cumhuriyet, S. 1.

[12] Öztürk, V. (2013). İbrahim Süreyya Bey (Yiğit)’İn Hayatı Ve Parlamenter Faaliyetleri. Electronic Turkish Studies, 8(5).

[13] İstanbul Araştırmaları Enstitüsü İbrahim Süreyya Yiğit Koleksiyonu.

2.636 okunma

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir