GELİBOLU’YU ANLAMAK

Çanakkale’ye Adanmış Bir Ömür Mehmet Şahin Aldoğan (M. Onur Yurdal)

MSayın Tarihi Alan Başkanım, grup başkanları, saygıdeğer akademisyenler ve Çanakkale’ye gönül vermiş değerli konuklar,

Bugün burada gerçekten başlıkta belirtildiği gibi cepheye adanmış bir ömürün sahibi Mehmet Şahin Aldoğan’ın anısı için düzenlenen bu panelde, kısa bir sürede olsa, aslında çoğunuzun en azından adını bildiği Şahin Aldoğan’ı yakından tanıma şerefine nail olmuş bir öğrencisi olarak sizin nazarınızda anıları, karakteri ve Çanakkale Savaşları ve onun nezdinde şehitlerine ve de gazilerine duyduğu yoğun ve derin saygı ve sevginin tezahürünü sunmaya çalışacağım.

Burada evvela kendi kimliğimle değil, Şahin Aldoğan’ın bir öğrencisi olarak, benden evvel ve sonra öğrencileri olmuş büyüklerimi ve küçüklerimi temsilen bulunduğumu belirtmek isterim.  Özellikle son zamanlarında en yakınında olan Melike Bayrak Özçelik ve Ahmet Yurttakal’ın da aramızda olmasını temenni ederdim. Bu nedenle bahsedeceğim şeyler, Şahin Aldoğan’ın bizde yani bahsettiğim üç öğrencisinde bıraktığı izlerin ve yaşantıların ortak bir temsilidir.

Şahin Aldoğan bu cepheye bir ömürü nasıl ve niçin adadı? Aslında Şahin Aldoğan’a baktığınızda öğrenme, gelişme, anlamlandırma, tarih tezleri gibi birçok bilimsel teori açısından açıklanabilir bir yaşam görürsünüz. Çocukluğunda babasının bir subay olması sebebiyle babasının devriye çıkarken onu bıraktığı bugün olmayan Kabatepe karakolunun orada, savaşın somut mirası içinde kendi başına oynamak, bir çocuğa veya bir insanın bir şey öğrenebilmesinin yegâne koşulu olan merak duygusunun ortaya çıkmasına neden olmuştu. Bu aynı zamanda, kendisinin Çanakkale Savaşı’nın somut materyallerinin birçoğunu savaş alanında gören şanslı son kuşak üyelerinden biri de yapıyordu. Ama bu kıvılcımdı. Bu içindeki kıvılcım merakıyla büyüdü. Öyle bir motivasyon oldu ki, öğrenim askeri okuldan hafta sonları otostop çekmek suretiyle yarımadaya gelip, şehitlerin ve gazilerin aziz hatıralarını yad etmek, onların çarpıştıkları mevzilerde anılarını canlandırmak, en önemlisi -belki en büyük motivasyon kaynağı- onların bu muharebeler sırasında neler hissettiğini anlayabilmek için topukları çatlayıncaya, aç-susuz kalıncaya kadar bu anıları ve izleri takip etti. Bu sırada Büyük Anafarta Köyü’nde yaşayan başta bugün vasiyetiyle yanında defin olduğu Gazi Hüseyin Akdoğan sizlerin bildiği adla süt Hüseyin olmak üzere gazilerle tanıştı. Savaşın onlarda bıraktığı izleri hatıraları topladı. Aslında onu Çanakkale’ye meftun eden işte bu gazilerin anlatılarıydı. Yine İstanbul’da Askeri okuldayken, Çanakkale Cephesine yakın olabilmek için, o zamanlar bugün Alçıtepe’de Tarihi Alan Başkanlığı Sıhhiye Müzesi’nin olduğu yerde bulunan askeri kışlada hafta sonları gönüllü olarak nöbet tutabilmek için girişimlerde bulundu ve olabildiğince hafta sonlarını orada geçirdi. Sonrasında bir Deniz Teğmeni olmuşken, işte bu topladığı belgelerin, hatıraların birçoğu maalesef 1971 darbesinde siyasi belge sayıldı. Orduyla ilişiği kesildi. Ama bu durum Çanakkale savaşlarına olan ilgisini azaltmadı, aksine perçinledi. Bundan sonra onun hayatında en önemli unsur Çanakkale Cephesi olmuştu.

 

Şahin hocanın, bizlerin deyimiyle Şahin abinin aslında bu toparladığı röportaj ve belgeler, bugün ülkemizde hala hakkıyla akademik olarak çok fazla yapılamayan sözlü tarih çalışmalarının Çanakkale özelinde ilklerini oluşturmuştur diyebiliriz. Şahin abinin eserleri kısıtlı da olsa çağdaş olarak üretilen hemen her bilimsel tez, kaynak akademik kitaplar ve yayınlanan askeri hatıra ve günlüklerde, yapılan müzelerde danışmanlıkta bulunmuştur. Bunların çok çok büyük bir bölümü bilabedel, gönüllülük üzerine yapılmıştır. Her ne kadar bir alaylı gibi görülse de ilk çağdan bu yana geliştirilmiş askeri tarih tezlerinin hemen hepsine birçok akademisyenden daha hakimdi.

Şahin Aldoğan’ın bu yönüyle belki bilimsel olarak ispat ettiği hipotezlerden biri şudur: “Bir muharebenin tarihi, o muharebenin yaşandığı coğrafyadan bağımsız olarak anlaşılamaz”. İşte tam da bu savından yola çıkarak, kendisinin Çanakkale Muharebeleri üzerindeki engin ve eşsiz bilgisini yine kendisinin muharebe alanına dair topografik hakimiyeti birleşiyor, anlatılarıyla savaşı bütüncül ve anlaşılır bir Çanakkale savaşı tarihi sunuyordu. Bu da kendisinin birçok kimseler tarafından bilgisine başvurulan birincil bir kaynak haline getiriyordu.

Şahin abinin aslında kendi adıyla duyurulan eserlerinin az olmasının nedeni, kendisinde bitmek tükenmek bilmeyen bir paylaşma arzusuydu. Zira en çok sevdiği ve kullandığı kelime bu anlamda “dayanışma” idi. Bu nedenle kendisine neden eser yazmadığı sorulduğunda, kızar, kendisinin haddini bildiğini, akademik bir askeri tarihçi olmadığını dile getirir hatta zaman zaman da yerel tarihçilik ile yetinecek kadar tevazu sahibiydi. Fakat bizler biliyoruz ki, Çanakkale savaşları adına nokta dahi koyan herkesin yolu mutlaka Şahin Aldoğan’la kesişmiştir. Hatta bu salondaki herkesin bir şekilde kesiştiğini düşünüyorum. Şahin abi bu tevazu ile kendisini geri planda tutmayı sever, mutfak personeli diye nitelendirirdi. Çünkü o almak değil, vermek üzerine kurulu bir hayat anlayışına sahipti. Mutfağı cephe gerisi sayarsak, o cephe hattındaki askerin durumunu anlamadan emir veren stratejik bir akıl olarak yani bir komutan olarak değil, cephe gerisinde askere su veren saka eri olarak kendisini görürdü. O yüzden Çanakkale adına yapılan her şeyde mutlaka izi bulunmaktadır.

Peki Şahin Aldoğan’ın bir ideolojisi yok muydu? Elbette takdir edersiniz ki bu denli okuyup, araştıran, çağının aydın ve entelektüelleri arasında yer alacak kadar kendini geliştirmiş birinin mutlaka bir ideolojisi vardı. Fakat Şahin Aldoğan’ın arka planı Çanakkale Savaşı’nda Anadolu’nun dört bir tarafından gelip vatanın onuru için mücadele eden Mehmetçiğin sosyo-demografik arka planı aynıydı. Bir Anadolu motifi. O asla kimseyi, ideolojisinden ötürü yok saymadı, asla saygıda kusur etmedi. Her kesimden herkesin görüşüne saygı duyduğu gibi, her kesimden herkesin saygı duyduğu, hayranlık beslediği bir adamdı. Şahin abinin dayanışma kelimesini sık kullanıp sevmesinde de Mehmetçiğin dayanışması bulunur. O, memleketin dört bir tarafından kollar halinde gelen Mehmetçiğin, dayanışmasını, birlikte hareket etmesini, birlik oluşunu içselleştirmişti. O yüzden Çanakkale Savaşına dair sözü ve katkısı olacak herkesin, ayrışarak değil, birleşerek ve aynı Mehmetçiğin 110 önce yaptığı gibi kolektif bir bilinçle hareket ederek hak ettiği yere ulaşacağını her fırsatta dile getirirdi.

İşte tüm bu bilinç ve anlayışla Şahin Aldoğan öğrencilerini yetiştirdi, çalışmalarını yaptı. Hatta kan bağı olan ailesinden çok, Çanakkale Gazileri, şehitleri ve yetiştirdiği öğrencileri ve Çanakkale Savaşına gönül veren dostlarını aile olarak gördü, muharebe alanını ise adeta bir evi olarak gördü. Hatta bir adım öteye götürmek gerekirse benliği yerine bile Çanakkale Muharebelerine olan bağlılığını koymuştu. Elim bir hastalıkla kaybettiğimiz kendisi, geçirdiği ağır beyin tümörü ameliyatları sonrasında zaman zaman kendisini bilmez haldeyken bile, konuyu Çanakkale Muharebelerine getirdiğinizde berrak bir zihinle karşılaşıyor, hatırladıkları, anlattıklarını hayretler içinde ve gıpta ile dinliyorduk. Bu zamanlarda kendisinin vasiyeti olarak nitelendirebileceğimiz bir şeyi dile getirmek isterim. Şahin abi kendisine başvuran ve Çanakkale Savaşları konusunda kendisinin bilgisinden faydalanmak isteyen kimseler arasında en çok film yapımcılarından dert yanmıştır. Malum bir şekilde kurgu girdi mi, Şahin abinin bilimsel dayanaklarla oluşturduğu anlatıya gölge düşerdi. Bir gün bir film için demişti yahu Onur illa buluyorlar bir hemşire bir subay ile al sana bir aşk hikayesi. Oysa ben yıllardır söylüyorum, bir Halet var, Galatasaraylı Halet. Bu Mülazım Halet, aşk var, kahramanlık var, von Kress bile etkilenmiş. Onun hayatını film yapın. Genç yakışıklı filinta gibi adam. Çölde en son bedevi şeyhinin kızına âşık olmuş. Keşke bu Mülazım Halet’in hayatını film yapsalar. İşte bu cümleleri özellikle Mülazım Halet’in Bedevi Şeyhinin kızına olan aşkından defalarca hayranlıkla söz etti. Oysa onun da Çanakkale Muharebelerine olan sevdası da pek yaman idi. Dolayısıyla belki buranın konusu olmasa da bu Şahin abinin görmeyi istediği şeylerden biri, Sina Cephesinde şehit olan, Galatasaraylı Teğmen Halet’in hayatının bir film yapılmasıydı.

 

Çanakkale savaşları ve muharebe alanlarına tüm bu katkıları yani verilen bir ömür ışığında biz öğrencileri olarak Askeri Tarih alanında kendisine bir “Fahri Doktora” unvanı verilmemiş olması içimizde bir ukdedir. İçimizdeki en önemli sızı kendisini erken bir zamanda kaybedip, daha fazla anı biriktirememiş ve birikimlerinden hakkıyla faydalanamamış olmaktır. Bu nedenle hala yaşayan başta Kenan Çelik hocamız olmak üzere, Alana katkısı olan yaşayan büyüklerimizin birikimlerinden olabildiğince faydalanmak ve kayıt altına almanın önemli olduğunu görüyoruz. Şahin Aldoğan hocamız  adına yapılan bu programın başlangıç olarak olumlu bir adım görüyor; onun da inandığı değerler üzerine söylemek gerekirse daha geniş, daha kapsayıcı, hatta mümkünse “Şahin Aldoğan Araştırma Günleri” gibi bir bilimsel etkinlik başlığıyla -ki akademisyen hocalarımız aramızda, TUBİTAK Bilimsel etkinlikleri Destekleme Programı” kapsamında projelendirerek de yapılabilir- bu alanda çalışma yapan öğrencilerin ve akademisyenlerin buluştuğu ve her yıl geleneksel hale getirilmiş bir program olmasını ümit ediyoruz. Yine bu vesileyle başta programın hazırlanmasında emeği geçen Alan Başkanlığımız ve diğer kurum ve kuruluşlara teşekkür ediyoruz. Hocamız Mehmet Şahin Aldoğan’ın anısının her daim yaşatılması ve unutulmaması ümidiyle. Saygı ve selamlarımızla.

Bu konuşma Yazar tarafından 30.04.2025 tarihinde  Mehmet Şahin Aldoğan Anısına düzenlenen Çanakkale Muharebelerinin 110. yılı panelinde sunum yapılmıştır. Yazarın izniyle yayınlanmıştır.

47 okunma

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir