GELİBOLU’YU ANLAMAK

Yüzüncü Yıla Doğru Yazıları-2 : Çanakkale Muharebe Alanları’ndaki Betonlaşma Meselesi Neden İlgi Görmüyor? ( Tuncay Yılmazer )

   

Bundan on yıl kadar önce Bombasırtı bölgesine otopark yapıldığında basın yoluyla tepki göstermiştik. Aradan geçen yıllara baktım da değişen hiçbir şey yok. İtiraf edeyim bu zamana kadar yapılanlar yanında Bombasırtı otoparkı o kadar masum kalıyor ki.  Şu an siz bu yazıyı okurken bile yarımada da bir çok yerde inşaatlar tüm hızıyla devam ediyor.

İlginç olan savaşın üzerinden neredeyse bir asır geçmiş, biz ise savaşı kazandığımızın yeni farkına varmış gibiyiz. Adeta yarımadayı yeniden fethediyoruz … Bunca yıldır kimsenin aklına gelmeyen Soğanlıdere 7. Tümen Sahra hastanesi mevkii , Ağadere gibi yerlere de yeni şehitlik tesisleri(!)  inşa ediyoruz. Üstelik Ağadere tesislerinin  içerisine “sonsuzluk yolu” da (ne olduğunu anlayabilmiş değilim) yapılacak. 100. Yıl yaklaşıyor ya… Cesarettepe’deki bu zamana kadar kalabilmiş orijinal anıtın etrafına beton dökülmesine ne demeli? Churchill yaşasaydı “Gelibolu Yarımadası’nda bizim yapamadığımız tahribatı Türkler bizzat kendileri yaptılar” der miydi acaba?

Akbaş şehitliğini yeniliyoruz. Eski mütevazı şehitliğin yerine daha gösterişli olanını yapıyoruz.  Romalıların zafer takısı gibi devasa bir kapıdan Müslüman mezarlığı demeye bin şahit isteyen bir mezarlıkla Eceabat’a gelenleri karşılıyoruz. Yanında da bilmem kaçyüz aracı alacak otoparkımız var.  Biraz ilerde yıllar önce dünyanın parası harcanarak yapılan Kilye Tanıtım Merkezinin modası geçmiş durumda… Tıpkı geçtiğimiz sene açılan ziyaretçisi beklenenden az olan Kabatepe Simülasyon merkezi gibi…

Bugün Normandiya’da, Somme’de, Waterloo’da bu kadar inşaat faaliyeti aynı anda yürütülse yapay anıtlar, mezarlıklar yapılsa ülkenin muhalefeti, sivil toplum kuruluşları ayağa kalkar. Zaten iktidar böyle bir şey düşünmez.  Oysa Çanakkale Muharebe Alanlarında bu kadar uzun süredir devam eden, bölgenin orijinalliğinin giderek kaybolmasına yol açan inşaat faaliyetleri ne iktidarın öz eleştiri yapmasına ne de muhalefetin itirazına yol açıyor. Çanakkale Savaşı gibi toplumun istisnasız her kesiminde izi olan bir tarihi olayın yaşandığı yerlerle ilgili değişikliklere neden ilgisiz kalınıyor. Bunun nedenlerini irdelemeye  çalıştım.

1.      Çanakkale Muharebeleri ne kadar ilgilenilirse ilgilenilsin yılda iki kez gündeme geliyor. Tören, protokol vs. klasik resmi anma törenleriyle… Diğer dönemlerde basının çok gözü önünde değil. Türkiye gibi gündemi dinamik bir ülkede bu tip faaliyetler çok göze batmıyor.

 

 

2.    Çanakkale Savaşı ile bilimsel anlamda ilgilenen araştırmacı sayısı zannedilenin aksine fazla değil.. Hele hele arazi etüdüyle birlikte çalışan akademisyen sayısı çok az.

 

 

3.      İktidar için Çanakkale Muharebe Alanları bir hafıza mekanı. Bu konuda özellikle E.Zeynep Güler’in “Bir Ulusal Hafıza Mekanı Olarak Gelibolu Yarımadası’ adlı makalesi bazı önyargılı değerlendirmeleri hariç tutulacak olursa ufuk açıcı olabilir. Güler makalesinde Pierre Nora’nın “Hafıza Mekanı” tanımını Gelibolu Yarımadası’na uyarlıyor. Pierre Nora’ya göre modern tarihin toplumsal hafızayla ilişkisi bağlamında değerlendirilmesinde şöyle özellikler göze çarpar: Tarih ve hafıza modern dönemde birbirlerinden ayrılmışlardır ve bizler bir takım imgeler, hafıza mekanları, anıtlar ve uyarlanmış tarihsel anlatılar aracılığıyla hatırlar hale geliriz.

 

 

Güler’e göre hafıza mekanları bir kez oluşturulduktan sonra yine tarafsız ve doğal, el değmemiş halde kalmıyorlar, dönemlerin ideolojik iklimine yada ekonomik koşullara bağlı olarak değişime tartışmaya açık haldeler. (1) Güler cumhuriyetten günümüze kadar Gelibolu yarımadasında hafıza mekanına uyan örnekler veriyor.

 

 

Mevcut iktidarın da Çanakkale’de zamanın ruhuna uygun, kendisinden de izler taşıyan hafıza mekanları oluşturma gayretinde olduğunu söyleyebiliriz. Bu bağlamda yıllardır arazi içerisinde zorlukla bulunabilen şehitlik alanlarının tesbit edilerek ,beton, mermer yapılarla tarihi dokuyla uyumsuz görünür hale getirilmesi, hatta Akbaş yada Ağadere gibi büyük düzenlemelerle birlikte yapılması söz konusu oluyor. Cesarettepe’deki gibi eski bir anıt etrafı beton dökülerek nisbeten yenileniyor. Dolayısıyla zamanın ruhu Çanakkale’yi yeniden fethediyor. Dünyanın gündemi olacak 2015 yılına iktidar yepyeni anıt ve şehitliklerle girmek istiyor.  Ancak bütün bunları yaparken kaçınılmaz bir şekilde çevre , tarihi ve doğal doku tahrip oluyor. Orman Bakanlığı’nda bu konuda yeniden bir değerlendirme ya da özeleştiri emaresi görünmüyor.

 

 

4.   Muhalefet için de  Çanakkale arazisi o kadar sorun olmadı. Sol muhalefet için en büyük sorun hala daha hatırladığımda utandığım “dinci kesim Çanakkale’yi Anıtkabir’e alternatif hale getiriyor. Başörtülüler, karaçarşaflılar Çanakkale’ye gidiyor” feryatlarıydı. Neyse ki şimdi bu tip iddiaları gündeme getiren yok.

 

 

5.     Halkımızda  Çanakkale Muharebe alanlarının orijinalliğinin kaybolması gibi bir kaygı yok.  Yılda bir-iki kez belediye turlarıyla bölgeye giden biri için Seyit Onbaşı anıtı ile 57. Alay şehitliğini görmek yeterli. Siyasi görüşüne uygun rehber de bulunca “Mustafa Kemal’in hiç rolü yoktur, cephede sadece iki gün kaldı” , “bulut  İngiliz Taburunu aldı götürdü” ,“mermilerin önüne ağaçlar eğildi” gibi hikayeleri dinleyerek veyahutta  sadece Mustafa Kemal Bey’in orduları yönettiğini iddia eden , başka komutanların neredeyse yok sayıldığı bir tarih anlayışıyla doldurulması yeterli. Bu anıt buraya yapılırken doğa tahrip mi edilmiş ? Şehitlik yapmak gerçekten gerekli miydi? Bunları tartışmak çok anlamsız geliyor. İşin bir diğer yanı ; boş arazi üzerinde herhangi bir anıt yada şehitlik olmadan bir anlamı olmuyor. Güler’in makalesinden ödünç aldığımız “Hafıza Mekanı” kavramından yola çıkarsak ziyaretçiler de bu tip mekanlar olmasını istiyor. Ziyaretçinin arazide fotoğraf çekinebileceği, hatırlayabileceği bir işaret lazım. Bir asır önce kanlı muharebelerin gerçekleştiği ovalar, tepeler, dereler doğal halleriyle çok fazla anlam ifade etmiyor. ( Bundan dolayıdır ki bu kadar kolay dozerlerle girilebiliyor, kazılabiliyor )

 

 

6.      Bürokratların tavrı. Çanakkale’de hangi bürokratla konuşursanız konuşun istisnasız size yanlış yapılaşmadan, yeşil alan tahribatından , bu konuda çabaladıklarından bahsedeceklerdir. Son inşaat faaliyetlerinden sonra açıkcası Milli Park bürokratlarının inandırıcılıklarını kaybettiğini düşünüyorum.

 

 

 

7.     Bazı danışmanların Şevki Paşa haritasında yeri zaten belli olan şehitlikleri ben buldum diye ortaya çıkıp bu tip facialara yol açması da işin cabası… İşin ilginç yanı aynı kişi size “Böyle olmasını istememiştim. Betonlaşmaya karşı ne olur bir şeyler yapın. Ben artık bir şey yapamıyorum” demesi gibi tam tersi bir  tavır alması da artık şaşırtıcı değil.

 

 

8.       Çanakkale 18 Mart Üniversitesinin duyarlı olmaması. Ülke meselelerinden dış politikaya kadar birçok konuda görüş açıklayan ÇOMÜ, Çanakkale Muharebe alanlarındaki betonlaşma konusunda nedense aynı duyarlılığı göstermiyor. Hemen yanı başında sadece Türkiye’nin değil dünya tarihi için çok önemli bir alanda çevre tahrip edilirken, bölgenin orijinal hali bozulurken  üniversitenin tepkisiz kalması, Ağadere konusunda verdiği rapora bile sahip çıkmaması  anlaşılır gibi değil.

 

 

9.     Özellikle Alan Kılavuzları ve Kooperatif ve dernekleri başta olmak üzere sivil toplum kuruluşlarının tavrı. Sadece birkaç ay önce GYTMP Alan Kılavuzları Kültürel Eğitim ve Dayanışma Derneği  Gelibolu’yu Anlamak sitesine yaptığı açıklamada Gelibolu yarımadasına sahip çıkmaya hazır olduklarını belirtmişti. Verilen sözler eyleme dökülürse anlam kazanırlar. Oysa bu konuda hiçbir girişim duymuş değilim. Keza bu gibi işler için gereken Anıtlar Yüksek Kurulu kararları yok. Danışma kurulu ise sadece kağıt üzerinde var. İşler yapılmadan önce kamuoyuyla, akademisyenlerle paylaşılmıyor.

 

 

10.   Tüm Türkiye’yi gezip Çanakkale Savaşı konferansları veren araştırmacı yazarlarımız. Çanakkale Muharebe Alanlarındaki kalıcı değişimler nedense onların ana derdi olmadı.

 

 

11.  Basınımızın tavrı. Basınımızın genel olarak konuya ilgisiz olduğunu belirtmiştim. Şu ana kadar yapılmış en önemli haberde ise nedenini hala daha anlamadığım bir aksilik yaşandı. Zaman Gazetesi ilgi gösterip haber yapmakla birlikte,  haberin sonunda sırf karşıt görüş olsun diye bir öğretim üyesinin sözlerinin yanlış aktarılması doğru olmadı. ÇOMÜ Öğretim üyesi arkadaşımız ‘Halkımız anıt görmeye geliyor. Yeni anıtlar yapılmalı” diyordu. Öyle ki haber adeta dengelenmişti. Oysa aynı akademisyen  daha sonra biraz geçte olsa yaptığı açıklamada böyle bir şey söylemediğini, sözlerinin doğru yazılmadığını belirtti. Gazeteden birkaç arkadaşa bu konuda rahatsızlığımı iletsem de gerekli cevabı şimdiye kadar alamadım.

 

 

12.   Tarih dergileri: NTV Tarih’in kapanmasına en çok bu nedenle üzüldüğümü söylemeliyim. Sadece Çanakkale değil tüm Türkiye’de tarihi alan ve yapıların yok edilmesi, yanlış restorasyonları konusunda son derece duyarlıydı. Diğer dergilerimizden de aynı duyarlılığı bekliyorum. Şimdilerde elini bile tokalaşmak için zorla uzatan büyük(!) bir tarihçimize konudan bahsettiğimde hiç oralı olmamıştı.  ( Bu arada Erhan Afyoncu’ya da Tarihin Arka Odası programında fırsat buldukça bu konuya değindiği için çok teşekkür ederim.)

 

 

13.  Olayların bu dereceye gelmesindeki sorumlulardan birisi de benim. Yaklaşık on yıl önce Çanakkale Savaşı’nı araştırmaya başladığımda benim de en çok vurguladığım noktalardan bir tanesi  şehitliklerimizin düzenlenmesiydi. Kitabımın yeni baskısı yapılmadığı için bu görüşler hala daha duruyor.  Bu şekilde olacağını bilseydim kesinlikle o kahramanları yattığı yerlerinde rahatsız edecek uygulamaların başlangıcında olmak istemezdim.

 

Bu yazıyı kimseyi kırmak, rencide etmek için yazmadım. Ama kişisel görüşmelerinizde herkes aynı şeyden şikayet ediyor, buna rağmen her geçen gün bölgede betonlaşma artıyorsa bunda da bir sorun var demektir. Bölgedeki inşaatlar biran önce durdurulmalı , Bakanlık, Üniversite, Sivil Toplum kuruluşları bir araya gelerek durum değerlendirmesi yapmalıdır. Çanakkale Muharebe alanlarını daha hala eksik, doldurulması gereken bir alan olarak görmekten vazgeçilmelidir. Çanakkale Muharebe Alanları orijinalitesini giderek kaybediyor. Çocuklarımıza gösterecek beton ve granit yapılardan başka doğru düzgün bir arazi kalmayacak. Herkesin şapkasını önüne koyup düşünmesinin zamanı geldi geçiyor bile…

                                                  Ağadere’deki geniş garip bir çukur

 

                                                          Ağadere’de devasa demirler ve şantiye alanı

                                       Ağadere  mevkiinde şehitlik yapımından bir görüntü

 
 
 
(1)  E. Zeynep Güler “Bir Ulusal Hafıza Mekanı Olarak Gelibolu Yarımadası” Der: İ. Özkan Kerestecioğlu, G. Gürkan Öztan Türk Sağı Mitler, Fetişler, Düşman İmgeleri içerisinde , İletişim Yayınları, 2012, İstanbul  s.307-344 Güler’in makalesinde de eleştirilecek yönler var. Savaşla ilgili maddi hatalar bir yana bırakılacak olursa Çanakkale muharebe arazilerinde yapılan yazarın iddiasının aksine şehitlik ve anıtlar İslami vurgu taşımıyor. Örnek vermek gerekirse 57. Alay şehitliği daha çok Budist tapınağını andırıyor. Akbaş mezarlığı ise zafer takısı ve mezar taşlarıyla Hristiyan mezarlığına benziyor. Yine yazarın iddiasının aksine mezarlıklarda ümmet vurgusundan ziyade Osmanlı coğrafyasından katılanlar temsil ediliyor. Tersi olsa Rum ve Ermeni kökenli Osmanlı  askerlerinin adı neden yazılsın?

17.765 okunma

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir