GELİBOLU’YU ANLAMAK

Kütulamare’den Bağdat’a Bir Zafer Nasıl Felakete Dönüştü? (Tuncay Yılmazer)

13. Kolordu Hamedan’a gireli 4 gün olmuştu ve daha yorgunlukları geçmeden gelen bu telgraflar Ali İhsan Bey’i kendi ifadesiyle zıvanadan çıkartmıştı. Başkumandan vekili, Harbiye Nazırı Enver Paşa birbiri ardına sorduğu sorulara cevap istiyordu. Kolordu’nun vaziyeti nasıldı? Hamedan’dan daha ileri nasıl hareket etmeyi düşünüyordu? Felahiye ile Hamedan arasında İngilizler girmiş miydi?  Ağır makinalı tüfekli süvari birlikleriyle İsfahan, Tahran , Kazvin, Tebriz istikametleri mutlaka keşif yapılmalıydı. Albay Ali İhsan Bey soğukkanlılığını korumaya çalışarak  cevap yazmaya koyulmuştu. “Uzun yürüyüşler hasebiyle ayakkabısızlıktan, çorapsızlıktan pek çok ayak vurgunu zayiatımız vardır… Bir askerimiz Çanakkale’den Kûtulamare’ye oradan da Hamedan civarına kadar yürümüştü. Parçalanmış ayakkabı ve çıplak ayakla yürüyüş zahmetine katlanamayarak Kenkâver’de intihar etmiştir…6000 zayiatımız var. 10000 ikmal erine ihtiyacımız var… (Rus General) Baratof kolordusu bizden çok daha kuvvetlidir… Noksanlar ikmal edildikten 1 ay sonra ileri harekat düşünülebilir… Aksi halde İran ortasında sipsivri münferit taziyette kalan kolordu onbinlerin ricatına benzer bir hale maruz kalabilir” Enver Paşa’nın bu tabloya cevabı “Siz durmayıp Tahran istikametine ilerleyiniz, Şahın Umum Erkanı sıfatını alarak İran ordusunu tensik ediniz. Bu ordu iş görecek bir hale geldikten sonra Rusların arkasına ve Türkistan taraflarına , belki Afganistan istikametine seferler yapmak lazım gelecektir.” şeklindeydi. Ali İhsan hatıratında “Enver paşa’nın bu ham hayaline karşı kendi kendime güldüm diye yazar. Cevabı aynı zamanda Osmanlı Ordusu’nun 1. Dünya Savaşı’nda yaptığı en büyük stratejik hatalarından birisinin hatırlatılmasıdır.“Ben 13. Kolordu Komutanı sıfatıyla Hamedan’dan bir adım ilerlemeyi pek tehlikeli görüyorum. Irak cephesinde İngilizlerin bu günlerde taarruza başlamaları, 18.Kolorduyu yalnız yakalayarak onu ezmeleri ve Bağdat’ı zaptetmeleri muhtemeldir. Kış basmadan 13.Kolorduyu İran’dan geri çekerek Irak cephesini taksiye etmek lazımdır. Ben bu kanaatteyim. Eğer kolordunun Hamedan’dan ileri hareket etmesine ısrar buyuruluyorsa benim yerime bu emrinizi düşünmeden yapacak başka bir kumandan gönderilmesini ve kumandayı ona teslim etmekliğime müsaadenizi dilerim.”

 

Britanya’nın yeni planları

 

İngiliz kamuoyu Çanakkale’den sonra Kûtulamare’de General Townshend komutasındaki 6.İngiliz Hint Tümen’inin (tüm kurtarma çabalarına rağmen) 4 ay 23 gün süren bir kuşatma sonunda 29 Nisan 1916’da Osmanlı 6.Ordusu’na teslim olmasıyla ikinci büyük şoku yaşamış, yaralarını sarmaya çalışıyordu. Mayıs 1916’da çıkan bir İngiliz gazetesi kamuoyunun görüşlerini büyük ölçüde yansıtmaktaydı. Sphere gazetesi yenilginin nedenlerini irdeliyor, eleştirilerini belirtiyor, bir yandan da okurlarına moral veriyordu. Kûtulamare’yi çevreleyen Es-Sin mevzilerinin kuşatma başlamadan önce tutulmamasının Türklerin kuşatmasını kolaylaştırmıştı.Townshend’in tümeninin kaybı bir felaketti.  “Ancak” diye devam etmişti yazı “ 5 milyonluk ordusu silah altında olan imparatorluğun , 8-9 bin kişilik kaybının gereğinden fazla önem vermek saçma. Bu darbenin şiddetini hafifleten birçok durum var. Ruslar tüm Doğu Anadolu’yu muhasara ederken Mezopotamya’daki Türk ordusu beş aydır Bağdat yakınlarında tutuluyor. Türkler ağır kayıplardan muzdaripler.”

 

Kût garnizonun kurtarmak için toplanan ancak bunu başaramayan İngiliz Hint Dicle kolordusu yine Kûtulamara önlerinde Şeyh Saad mevkiinde beklemeye geçmişti. Kuşatma bittikten , Kût teslim olduktan sonra Türklerle  görüşmeler devam etmiş, 6.Ordu komutanı Halil Paşa’nın onayıyla  Kûtulamare’deki hasta İngiliz ve Hint askerleri Türk askerleri ile değiştirilmişti. Halil Paşa’nın özellikle esirleri taşıyacak nehir gemileri için kömür isteği ise İngiliz komutanlar tarafından reddedilmişti.

1916 yazı Irak’ın güneyinde bulunan İngiliz ve Hintli birlikler için toparlanma ve takviye almakla geçti.  Dicle kolordusu orduya dönüştürüldü. Çanakkale Savaşı’nda 13.Tümen’e komuta eden, Seddülbahir’de son çekilmenin gerçekleştiği 8-9 Ocak 1916 gecesi çantasını unuttuğunu söyleyip  karaya geri çıkan, Zığındere’ye kadar gidip dönen, Türkler farkedecek diye herkesin yüreğini ağzına getiren General Stanley Maude Irak’taki kurtarma kuvvetinde yer almış , sonrasında Ağustos 1916’da Mezopotamya’daki İngiliz-Hint kolordularının başına getirilmişti. Askerlik anlayışında savunmadan ziyade saldırıya ağırlık veren Maude itibarıyla mevcudu giderek artan birlikleri ile beklemeyi istemiyordu. Önem verdiği üç noktanın ( Mobilite, hava gücü, etkili topçu) yerine getirilmesi halinde Felahiye’den Şamran’a kadar uzanan Dicle nehrinin sol sahilindeki Türk mevzilerini geçebileceğini, önce Kûtulamare ve sonrasında  Bağdat’ı ele geçirebileceğini düşünüyor, bunun için de İngiliz genelkurmayından ileri emri bekliyordu. Ancak Genelkurmay Başkanı Robinson yeni bir Bağdat harekatında yine bir Kut felaketinin korkusu yaşamak istemiyordu. Hedef sadece Karun nehri etrafı ve Abadan petrol yataklarını ve ele geçirilen Basra vilayetinin korunması olmalıydı. Avrupa’da Batı cephesinde Almanlarla çarpışmalar bütün şiddetiyle devam ederken Bağdat bir öncelik değildi.

 

General Maude İngiliz genelkurmayının bu çekincelerine rağmen hazırlıklarını devam ettirdi. Mezopotamya gücüne takviyeler peyderpey yapıldı. Gölgede 50 dereye vararn sıcaklıklar hazırlıkların hızını azaltmamıştı. Maude özellikle Dicle’nin sağ ve sol yakasına hareketliği artırmak için nehrin üzerine geçici köprüler kuran  istihkamcılarına özel önem verdi. Havan ve topçu takviyesi yaptırdı. İmam mansur mevkiine kadar dekovil hattı döşetti. Çok sayıda van tipi araç getirtti. Britanya İmparatorluğu Hindistan ordular komutanlığına atanan General Charles Monro  Mesopotamya’daki birlikleri denetiminde “Sinderella” benzetmesi yapmış, Maude’nin ileri harekat düşüncesini desteklemişti.  Kasım 1915’te Çanakkale’nin tahliye edilmesi yönündeki kararında orada da “Alice Harikalar Diyarında” metaforu kullanan bir İngiliz generalinin niye bu tip benzetmeler yaptığını bilmiyoruz. Ancak gerçek şu ki General Charles Monro’nun desteği belirleyici olmuş, en sonunda İngiliz hükümetinden Bağdat’ı hedefleyen büyük saldırıya onay çıkmıştı.

 

Maude’nin yaptığı plana göre 1 kolordu ve ek bir tümen kuvvetindeki İngiliz Hint birlikleri nehrin sağ kanadı boyunca ilerleyecek,  Garraf kanalını ‘da geçecek  Kûtulamare’nin çok daha gerisinde, kuşatma sırasında Halil Paşa’nın karargahı ve uçak hangarlarının bulunduğu Şamran’a geçmeye çalışacaktı. Maude’nin buradaki vurucu gücü  nehrin sağ yakası boyunca ilerleyecek olan General Marshall komutasındaki 3. Kolordusuydu. Marshall’ın Çanakkale Savaşında 25 Nisan 1915’te  karaya çıkan 87.Tugay’ın komutanı olduğunu belirtelim. İmam Muhammed ve Garraf mevzileri yok edildikten sonra Şamran’a yanı nehrin karşı kıyısına geçilecekti. Bir tümenlik İngiliz ve Hint birlikleri Dicle’nin sol yakasındaki Felahiye mevzilerine sürekli saldırılar yaparak bu bölgedeki Osmanlı birliklerini tesbit ederken Şamran’a geçen birlikler 18. Kolordu’yu arkadan çevirmiş olacaklardı. 

 

İlginçtir; 18.Kolordu Komutanı Albay Kazım Karabekir 1916 yazının ortasında İngilizlerin bu yönde bir harekete geçebileceklerini söylemiş, onun önerisi doğrultusunda  nehrin sağ yakasında Kut’un karşısındaki İmam Muhammed ve Elhan köyü etrafında da Garraf savunma mevzileri kurulmuştu.  Kutulamare savunma hattını sadece 18. Kolordu savunuyordu. 13.Kolordu Hamedan’da, Kût’tan 545 km uzaktaydı.

 

13 Aralık 1916 gecesi şiddetli bir bombardıman sonrası beklenen büyük saldırı başladı.  13.Tümen komutanlığı da yapan Maude’nin bu tarihi seçme nedeninin özellikle 13 takıntısı olduğu söyleniyor.İngiliz askeri tarihçi Rob Johnson Felahiye mevzilerine başlayan taarruzu el-Amain çarpışmalarını anlatan Desert War adlı filmin açılış sahnesine benzetir. Albay Kazım Karabekir günlüğüne “ Kut minaresinden panoramayı seyrettik. Süvari fırkası meydanı boş bulmuş, serseri serseri saldırıyorlar”yazmıştı. İlk çarpışmalar Imam Muhammed mevzilerinde yaşandı. Yoğun bombardıman altında kalan Türk birliklerinin dayanması şaşılacak ölçüdeydi. Garraf mevzilerine ve Felahiye mevzilerine yoğun saldırılar geri püskürtüldü.

 

Karabekir’in 1 Ocak 1917 tarihli günlüğüne düştüğü not ise Türk tarafının planları yeni yeni anlamaya başladığının göstergesi. “İngilizler resmi tebliğ yazmışlar. Felahiye’yi söktürmedik, Kut’a gidince kendi kendine sökülecektir diye.” 8-9 Ocak gecesi düşman her dakikada bir mermi olmak üzere İmam Muhammed’e topçu ateşi yaptı. Gündüz öğle vakti de 3000 mermi attı. 9 Ocak gecesi Karabekir İmam Muhammed mevzilerindeki birlikleri geri almak istediğini bildirdi. Halil Paşa reddetti. İmam Muhamed mevzileri ağır kayıplara rağmen dayanmaya devam etse de bombardımanın şiddeti giderek artıyordu. Dayanmanın bir anlamı kalmamıştı.Son yardıma giden  40 kişinin anısına bu mevzideki son çarpışmalara Kırkgaziler muharebesi adı verildi. Türk tarafının en büyük eksiği Dicle üzerinde iki yaka arasında köprü kuramaması , iletişimin yerel sallarla yapılmaya çalışılmasıydı.

 

18 Ocak 1917’de İmam Muhammed mevzileri elden çıktı. İngiliz birlikleri tüm güçleriye Garraf mevzilerine yüklendiler. Karabekir günlüğüne  25 Ocak 1917’de güney tarafına dehşetli, bir trampet ateşi başladı. Tahminen 100 kadar top dakikada 10 mermi atıyor. Çanakkale’den fazla oldu. Irak’ta bu kadar şiddetli ateş görülmemişti” diye yazdı. Garraf Muharebelerini yöneten Yarbay Nazmi Bey yıllar sonra yine aynı muharebelerde üsteğmen olarak görev alan Tuğgeneral İsmail Berkok’a “Garraf Adsızlar abidesidir” diyecekti.

 

Çarpıcı bir gerçek; 13 Aralık 1916  gecesi başlayan İngiliz saldırısının en önemli özelliği neredeyse Batı cephesi standartlarında bombardımana tutulmasıydı.3 milyon mermi Felahiye  Şamran arasındaki  mevzilere ve sağ sahildeki iki direnek noktası İmam Muhammed ve Garraf’a atıldı. Neredeyse adam başı 30 mermi gibi rakamlara ulaşıyordu.Müthiş bir rakam. İngiliz kaynakları Şubat ayı içerisinde kilometrelerce uzunluktaki Dicle sahillerindeki mevzilerin alev alev yandığını belirtiyorlar. Karabekir günlüğüne “Kerata İngilizler milyonlarca top mermisi altında cesur olmuşlardı” diye yazmıştı.

 

13 Şubat’ta Albay Kazım Karabekir, Halil Paşa’ya sağ sahilin artık tahliye edilmesi gerektiğini bildirdi. Zayiat her geçen gün artıyordu. Buna rağmen  Halil Paşa’nın kurmayı Alman Kretchmar Karabekir’in sinirlendirecek fikirler öne sürmeye devam ediyordu. Karabekir günlüğüne sinirle yazdı: “Ordu Erkan-ı Harbiye Reisi Kretchmar Makasis’ten bir geçit yaparak düşmanın gerisini tehdit etmeyi teklif ediyor. Evvela latife sandım. Meğerse mütalaa etmiş. Daha vaziyeti bilmediğine kani olarak vaziyeti haritada izah ettim.Hâla yapılabilir diyor. Sağ sahilde durmak bile tehlikeli dedim.” Türk tarafında moraller sıfırdı. Türk resmi tarihine bile giren diyaloglarda sinirleri bozulan askerlerin yaralanan arkadaşlarına “Seni anan Kadir Gecesi mi doğurdu?” diye takıldıkları yazar. Sağ sahilin tamamen tahliyesi komuta kademesinde tartışılsa da Halil Paşa sıcak bakmıyordu. Halbuki karar biran önce alınmalıydı. 18.Kolordu’nun derhal düşmanla ilişkisini keserek , malzeme ve cephane bırakmadan geri çekilmesi çok önemliydi.

                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                             

23 Şubat 1917 Birinci Dünya Savaşı’nda Irak cephesi için en önemli günlerden biridir. İngilizlerin  tombazlara binmiş birlikleri, destek bombardımanı sayesinde kıyıların boşaltılmasından faydalanarak sol sahilde köprübaşı elde etmeyi başarmışlardı. İngiliz tarihçiler yüzlerce İngiliz ve Hintli askerin tombazlarla Dicle sol sahile çıkmak için yaptığı saldırıyı Gelibolu’daki Ertuğrul koyu (V Plajı) çıkartmasına benzetirler. Aslına bakılırsa Kanal Cephesinde 8.Kolordu’nun karşı kıyıya çıkma çabasının daha gelişmiş bir örneğiydi bu. Karşı kıyıda yer tutulunca süratle 250-300 metre genişliğindeki nehrin üzerine müheyla, danack ya da salların birleştirilmesiyle yapılan köprü inşasına başlanmıştı. Artık yapacak birşey yoktu. Halil Paşa umumi ricat emri vermiş aynı zamanda kilometrelerce Hamedan’da boşyere bekleyen 13.Kolordu’ya acilen dönmesi istenmişti. Ne kadar geç verilmiş emir! Panik halinde ordu geri çekilirken Karabekir, Halil Paşa ile görüşmüş, “Kolorduyu şu fena vaziyetten kurtar, Samarraya kadar çekileceğim. Bağdat müdafaasından da vazgeçtiğini” söylemiş, Yüzbaşı Selahaddin karşı kıyıda kalan silah arkadaşlarının “-Bizi kurtarın” diye bağrışmalarını duyduğunu üzüntüyle kaydeder. 

 

Bağdat Düşerken

 

Maude’nin geri çekilen Türk birliklerini takip ettirmesi İngiliz birliklerini de zor duruma düşürmüştü. Sürekli askerlerin dinlenmeye ihtiyacı olduğu uyarıları yapılsa da dikkate alınmadı. Nehir savaş gemileriyle geri çekilen Osmanlı birliklerine ağır kayıplar verdirildi. Kûtulamare’ye geri çekilirken kaybedilen Firefly gambotu yeniden ele geçirildi. Dicle nehri sol kanadı Diyala nehri üzerinden bir kol, bir de Bağdat’ın güneyinden bir kolla Türk birliklerine baskı başlamıştı. Tellül Esved ve Diyala nehri tarafında , Bağdat’ın banliyölerindeki birliklerin durumu kötüydü. Askeri tarihçi Fahri Belen , Bağdat savunmasının Selman-ı Pak ‘tan başlayarak ihmal edildiğini, hiç hazırlık yapılmadığını yazıyor. 10 Mart 1917’e 6.Ordu’nun komuta kadrosu toplandı Halil Paşa yarın (11 Mart 1917) için kati neticeli muharebenin tutulan hatta verilmesini istiyordu. Onun fikrine göre bu Bağdat gibi tarihi bir şehrin muharebe vermeden terkedilmesi ordu için silinmez bir leke olacaktı. Kazım Karabekir öyle düşünmüyordu. İngilizlerin zırhlı otomobilleri gerilere sarkmıştı. Diyala nehri tarafındaki 14. Tümen kuşatılma tehlikesi yaşıyordu. Birliklerin Bağdat içerisine dağılması hoş olmayan görüntülere neden olacaktı.  Halil Paşa dayanmak istese de komutanlar karşı çıktılar. Gerekirse imza verebileceklerini belirttiler. Halil Paşa buna karşılık ”Vereceğim karar için astlarımı şahit tutmaya ihtiyacım yoktur” diyerek Bağdat’tan çekilme kararını tek başına imzaladı.

 

Kolordu Kumandanı  Ali İhsan Paşa ve maiyeti

Toz fırtınası sayesinde İngilizlerin Kazımıye’den Osmanlı birliklerini çevirmesinin önüne geçilmiş, bir gün kazanılmıştı. Bağdat’tan son Osmanlı treni sabaha karşı kalktı. Şehirdeki 4 asıra yakın süren Osmanlı egemenliği sona ermişti.Yüzbaşı Selahaddin (Kurtoğlu) 52.Tümen komutanı Bekir Sami bey’in geri çekilirken Bağdat’ın banliyölerinden Kazımıye’de kendilerine saldıran yerli halka makinalı tüfekle ateş açtırdığını belirtir. Yzb. Selahaddin’in yazdıklarına bakılırsa Bekir Sami “400 yıllık Osmanlı tarihinin hesabını görüyorum” demişti.

 

İngiliz birlikleri sabah erkenden şehre girmeye başladılar. İngiliz Onbaşı Roe okul yıllarında ev ödevlerini yapmayıp Alaadin’in Sihirli Lambası, Sinbad, Ali Baba ve Kırk Haramiler’i , Binbir Gece Masalları’nı okuduğu günleri hatırladı. Ancak masallarının şehri dar kirli sokakları ile kısa sürede kendisini hayal  kırıklığına uğratacaktı.  General Maude öğleden sonra gösterişssiz bir törenle şehre girdi. Tıpkı aynı yıl içerisinde Kudüs’te yapılacağı gibi Araplara yönelik bir bildiri Mark Sykes tarafından hazırlanmış, bunu da ilan etmek politikadan hiç hoşlanmayan Maude’ye kalmıştı. Bildiri’de İngiliz ordusu’nun kurtarıcı olduğu, Bağdat’ın Hülagü devrinden beri toprakları yabancıların işgalinde olduğu belirtiliyordu. En son Türkler ve Almanlar  Bağdat’ı İran ve Arabistan’a karşı bir kuvvet merkezi olarak kullanmış ve sömürmüşlerdi. İngiltere bir daha asla Bağdat’ı onların eline bırakamazdı. Kralın ve hükmü altındaki kavimlerin ve müttefik bulunduğu büyük milletlerin emelleri Bağdat halkının eski devirlerdeki kadar zengin ve Bağdat’ın dünyaya edebiyat , fen ve sanat öğrettiği zamanlardaki kadar müreffeh olmasıydı.

Bir kısmını buraya yazdığımız süslü, abartılı vaatlerin hiçbiri tahmin edilebileceği gibi yerine getirilmedi.Maude’nin politikacıları ve politikayı sevmeyen tavırları Irak’ın ilgili geleceğine yönelik planlar yapan İngiliz sivil karar vericileri tarafından sevilmemesine yol açacaktı. “İyi bir asker olduğu belli” diye yazıyordu Wilson. “Ancak işin politikasını anlamıyor. Kurulacak sivil yönetimle arası iyi değil.” Gerçek şu ki Maude Bağdat’taki sivillerin emrine girmek asla istemiyordu. Gertrude Bell’e Fransa’daki İngiliz ordusu sivillerin emrinde olmamasını örnek gösterecekti. General Maude’nin Irak’taki İngiliz işgal yönetiminin sivil ileri gelenleriyle anlaşmazlığı kendisi Tifo’dan ölene kadar sürecekti. İngilizler Bağdat’ı işgal eden generallerinin adını son Körfez savaşı’nda Bağdat’ta kurdukları karargaha ismini vererek adını yine yaşatmaya devam ettiler. 

 

13. Kolordunun Kuşatılma Tehlikesi

 

Dokuz aya yakın İran içlerinde harekat yapan 13.Kolordu’nun derhal düşmanla teması keserek İran tahliyesi çok önemli idi. 26 Şubat’ta geri çekilme işlemleri başladı. Zamana karşı bir yarıştı bu. Bağdat tehlike altındaydı. Ali İhsan Sabis Bey’in birliklerinin İngilizlerden önce Bağdat’a yetişmesi gerekiyordu. Şiddetli kar ve tipi altında  13.Kolordu’ya bağlı binlerce Osmanlı askeri Hamedan-Kirmanşah- Hanikin istikametinde geri çekilmeye başladı. Kürdistan müfrezesi artçı bırakılmıştı. Ruslar da geri çekilen birlikleri takibe başladılar. Zaman zaman Ruslarla çarpışmalar oldu. Ancak artık çok geçti.  Bağdat düştüğünde Ali İhsan Bey’in birlikleri Kirmanşahtaydılar. Üç gün sonra da 14 Mart’ta Irak topraklarına girdiler. Diyala nehri yönü İngilizlere açılmış, Kolordu’nun İngilizler ve takip eden Rusların arasında kalma olasılığı ortaya çıkmıştı. Diyala nehri taşmış, köprü kurulamıyordu. Halil Paşa 14.Tümeni koordinasyonu sağlaması için 13.Kolorduya göndermişti. Halil Paşa’nın amacının iki kolorduyu birleştirip bir savunma hattı oluşturmak olduğu anlaşılıyor.

 

Gerçekleştirilen her hedef yeni hedefleri beraberinde getirir. General Maude’nin en büyük endişesi Bağdat kuzeyinde konuşlu Türk birliklerinin İran’dan gelen 13.Kolordu ile birlileşmesiydi. Bağdat’ın 50 mil kadar kuzeyi mutlaka kontrol altına alınmalı, Kuzeybatıda Fırat vadisi ve Felluja, Kuzey’de Samarra, Kuzeydoğu’ya doğru’da Bakuba şehri ve Diyala nehri boyu ele geçirilmeliydi. 

 

General Maude 13. Kolordu’yu Ruslarında yardımıyla kuşatmak maksadıyla bir tümenini Kuzeydoğuya Hanikin istikametine ilerleme emri verdi. General Keary komutasındaki İngiliz birlikleri 25 Mart ‘ta Şehriban’ın şarkında çölde Çanakkale gazisi,  6.Tümen birliklerine saldırsalar da Cebeli Hamrin önlerinde ağır kayıplar vererek geri püskürtüldüler. Ali İhsan Sabis anılarında düşmana 2500 e yakın zayiat verdirildiğini belirtiyor. Böylelikle İran’dan geri çekilen ve Diyala nehrinin doğusunda konuşlu kolordu, kendisini takip eden Ruslarla, ve Bakuba’yı ele geçirerek kuzeydoğu’ya yönelen İngiliz birlikleri arasında kalmaktan kurtulmuş, aynı zamanda büyük bir moral kazanmıştı. Ali İhsan Bey’in 13. Kolordusu’nun Cebeli Hamrin’de kazandığı başarı 1.Dünya Savaşı’nın az bilinen zaferlerinden birisidir. Çarpışmalar durunca İngilizler 27 Mart öğleden sonra beyaz bayraklı temsilci göndererek yaralılarını toplamak, ölülerini gömmek amacıyla ateşkes istemişler, Ali İhsan Paşa’da (Cebel-i Hamrin zaferinden sonra paşa olmuştu!) bunu kabul etmiş, kolordu da nefes alma imkanı bulmuştu. 28 Mart 1917 gün boyunca ateşkes sağlandı. Halil Paşa sonrasında hücum etmelerini istese de Ali İhsan Bey zafere rağmen eksikler nedeniyle bunun mümkün olmadığını bildirdi. Anılarında Halil Paşa’yı kolorduyu bölük gibi idare etmekle suçlar. Diyala nehri doğusunda kalmak sakıncalıydı. Sel suları ile genişliği 240 metreye kadar çıkan Diyala nehri üzerine köprü kurulabilmiş, 20.000 ne yakın kişi İngiliz ve Rus birlikleri arasında kalmaktan kurtulmuştu.

 

13.Kolordunun en önemli vazifelerinden birisi Samarra ‘ya kadar çekilen 18.kolordu üzerindeki baskıyı azaltmaktı. Görevine daha yeni başlayan Alman Yarbay Schrahutenbah komutasındaki 14.Tümen mümkün olduğunca üzerine fazla İngiliz birliği çekecekti. 22 Nisanda düşman daha çok Ethem Çayı’nın doğu tarafında hareketliydi. Ancak İngilizler hem Samarra’daki birlikleri bozguna uğrattılar. Hem de ordunun tonlarca temel gıda maddesini ele geçirdiler. Öyle ki bunun etkisi aylar sonra dahi hissedilecek, Irak’ta açlık ciddi sorun haline gelecekti. Bu arada Ali İhsan Bey’in 14. tümenle bağlantısı da kopmuş. Ali İhsan Bey, Alman Yarbay  Schrahutenbah birkaç subayla birlikte geri çekildiğini görünce öfkeden deliye dönmüştü. Düşmandan korkarak tümenini terk eden bir komutan Ali İhsan Paşa’nın standartlarına göre kurşuna dizilmeyi hakediyordu. (Nitekim anılarında daha önce iki kez savaş sırasında iki subay için infaz emri verdiğini belirtiyor.) Ancak söz konusu subay Alman olunca hiçbir ceza uygulan(a)madı. 24 Nisan 1917 sabahı 14.Tümen’in baskına uğradığı Ruveyzat muharebesi Türk Alman ittifakının başka bir yönünü  açığa çıkarmıştı.

 

Hanikin’de şühedamız için yapılmış bir abide

Sonuç

 

Kûtulamare , taktik zaferlerin etkili bir askeri ve sivil politika geliştirilmezse uzun vadede kalıcı olamayacağına dair güzel bir örnektir. 29 Nisan 1916’da Yarbay Nazmi (Solok) komutasındaki 3.Alay 4 ay 23 gün süren kuşatma sonucunda teslim olan Kûtulamare’ye askeri törenle, yerli halkın sevinç gösterileri, haftalarca açlık çekip esir düşen İngiliz ve Hintli askerlerin yorgun ve umutsuz bakışları arasında girmiş, Osmanlı 6.Ordusu İngilizler karşısında büyük bir zafere imza atmıştı. Ancak bu büyük zaferin kalıcılığı 10 ay sürdü.  Halil Paşa yönetimindeki ordunun panik içerisinde, de zor ganize bir şekilde Felahiye ve Şamran mevzilerini boşaltması ve Bağdat’a doğru geri çekilmeye başlaması aslında daha önceden defalarca uyarılmasına rağmen alınmayan tedbirlerin sonucuydu. Kûtulamare bu şekilde teslim edilmemeliydi. İngilizler Basra ile Kut arasına 160.000 kişi yığarken, dekovil hatlarını cepheye uzatırken, topçu ve hava desteğinin hazırlıklarını ayrıntılı bir şekilde yaparken 6. Ordu’nun durumu içler acısıydı. Maude’nin bu hazırlıkları Filistin’de General Murray ve sonrasında Allenby’nin yaptıklarıyla neredeyse tıpatıp benzerdi. 13. Kolordu, İran’a gönderilmeseydi acaba Bağdat düşmeyecek miydi?diye sorar seferin tarihçesini yazan Mehmed Emin Bey. “ 6. Ordu, İngilizlerin Dicle Cephesi’ndeki 4-5 piyade ve bir süvari tümeninden ibaret en fazla 60.000 kişilik savaş kuvvetine karşı başarıyla savunma yapabilir ve karşılık verebilirdi. 1915 yılı Aralık ayından ertesi sene 1916 Nisan ayı sonuna kadar nihayet 17-18 bin savaşçıyla Irak Grubu’nun, İngilizlerin 30.000 seyyar ve yaklaşık olarak 10.000 kuşatma altında savaşçı mevcutlu iki kuvvetine son derecede başarıyla karşılık vererek sonuçta Kûtülamâre’de kuşatılan İngilizleri silah bırakmaya mecbur etmiş olması bu konuda ortaya konulacak açık ve etkili bir delildir.”

 

Alman genelkurmayı Irak’taki saldırı konusunda uyarmış, yardım isteği ise reddedilmişti. Ne İstanbul’daki Harbiye Nezareti, ne de 6.Ordu karargahı İngilizlerin Kûtulamare saldırısının mahiyetini kavrayamamışlardı. Halil Paşa , 27 Ocak 1917’de İmam Muhammed mevzileri düşmüş, Garraf  mevzilerine ise binlerce bomba yağarken bile,  düşmanın perişan ve eldeki kuvvetin savunmaya kafi olduğunu, İran’dan kuvvet çekmeye lüzum olmadığını, Süveyce bataklığı kuzeyinden bir çevirme yapmak tasavvurunda bulunduğunu bildir(ebil)mişti. Fahri Belen bunu aşırı iyimserliğin gaflet derecesine varan misali diye nitelerken haklıydı.  Bağdat’a geri çekilmenin bir benzeri aynı yıl içerisinde Birüssebi’den Kudüs’e doğru da yaşanacaktı. Kazım Karabekir, Ali İhsan (Sabis) ya da Yarbay Nazmi (Solok) gibi subaylar sayesinde ardı ardına gelen yenilgilere rağmen 6.Ordu’nun çekirdeği korunabildi. İmam Muhammed ve Garraf mevzilerindeki savunma olağanüstüydü. Ali İhsan Paşa’nın Cebeli Hamrin’de Mart sonunda kazandığı zafer ve kolordusunu Ruslarla İngilizler arasında kalmaktan son anda kurtarıp mucizevi bir şekilde Diyala nehrini geçebilmesi felaketlerle dolu 1917’nin ilk aylarındaki teselli niteliğinde başarılardı.

İngilizlerin Mezopotamya cephesindeki yığınak ve harekatları askeri gereklilikten ziyade siyasi kaygılarla yapıldığı açıktır. Çoğu İngiliz tarihçi Batı Cephesi’nde Almanlara karşı başarılı olmak gerekirken Çanakkale’den daha büyük bir harekata dönüşen Irak topraklarına asker yığmanın anlamsız olduğunu belirtir. Ancak Rob Johnson’a göre Britanya, hem İmparatorluk olmanın gereğini yerine getirmiş, hem de Müslüman tebaası karşısında prestijini korumuştu.

 

( Bu yazım Atlas Tarih dergisi Haziran 2018 sayısında yayınlanmış, editöryal izinle sitemize konulmuştur.)

 

 

 

Başlıca Kaynaklar:

  • Birinci Dünya Harbi’nde Türk Harbi, Irak-İran Cephesi ,Gn.Kur.Başk.ATESE
  • Fahri Belen , Birinci Cihan Harbinde Türk Harbi , 1917 Yılı Hareketleri
  • Rob Johnson , The Great War  and the Middle East, Oxford University Press, 2016
  • Charles Townshend , When the God Made Hell, British Invasion of Mesopotamia and the Creation of Iraq 1914-1921, Faber&Faber ,2010
  • Irakta Garraf Muharebeleri , Tuğgeneral İsmail Berkok, Askeri Mecmua , Haziran 1940, 281-315
  • Ali İhsan Sabis, Harp Hatıralarım ,  Nehir Yayınevi (Özellikle 3.ve 4.ciltler) 1991
  • Yüzbaşı Selahattin’in Romanı , Yay.Haz. İlhan Selçuk, Cumhuriyet Kitap
  • Kur.Bnb. Mehmet Emin Bey, Kûtulamare’de Kuşatma ve Zafer , Yayına Haz. Muzaffer Albayrak, Yeditepe Yayınevi, İstanbul, 2018
  • Liman von Sanders,  Türkiye’de Beş Sene, Yay.Haz. Muzaffer Albayrak , Yeditepe Yayınevi ,İstanbul2006

3.324 okunma

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir