GELİBOLU’YU ANLAMAK

İsrail, Gazze ve Katliam… (Tuncay Yılmazer)

Gazze bir asır önce Osmanlı toprağıydı. İstanbul ne kadar Osmanlı ise Gazze’de o kadar Osmanlıydı. Ne zaman Gazze adını duysam adeta mini bir Çanakkale olan 1. ve 2. Gazze Muharebelerini , Ali Muhtar tepesini, Çanakkale’deki  başarılarını Gazze Muharebelerinde de tekrar eden birliklerden 125. Alay’ı hatırlarım…


 


Osmanlı İmparatorluğu’nun Birinci Dünya Savaşı sırasındaki başbakanı Said Halim Paşa kadar kehaneti tutan başka bir devlet adamı yoktur herhalde. Merhum bu günleri görse herhalde sürekli haklı çıkmanın üzüntüsünü yaşardı. 1920’li yıllarda Malta’da İngilizlerin elinde esir iken çeşitli devlet başkanlarına yazdığı mektupta başta Ortadoğu olmak üzere Kafkaslarda, Balkanlarda uzun sürecek karmaşayı doğru olarak öngörmemiş miydi ?


 


“…Siz Osmanlı İmparatorluğu’nun tarih sahnesinden çekilmesinden sonra bıraktığı boşluğu (n yerini) hiçbir devletin, kurmayı düşündüğünüz Milletler Cemiyeti’nin alamayacağını , hiç birisinin üç kıtanın en karışık ve dağdağalı mıntıkasında Osmanlı Hakanlığı kadar adaleti, hakkı, nasfeti, musavatı temin edemeyeceğini göreceksiniz. Osmanlının elinden zorla, zalimce, haksızlıklar irtikap edilerek alınmış topraklarda huzur ve sükûn tesis edilemeyecek. Ne tarihî , ne ırkî , ne de dini kıstaslar, hakim kuvvetler mücadelesine mani olamayacak, kanlar dökülecek ve Osmanlı aranacak. Bunu sizin halefleriniz arasında itiraf edenler çıkacak. Çünkü Allah’ın adaleti gün olur hükmünü icra eder!”


 


Arap-İsrail sorunu Birinci Dünya Savaşı’ndan günümüze kalan en önemli sorunlardan bir tanesi. Ve bugün kanser haline gelmiş bu sorunun çok acı relapslarından birini yaşıyoruz. Yazıyı yazmaya oturduğumda ölü sayısı ikiyüzü geçmişti. Muhtemelen bu sayı daha da artacak…


 


İsrail bunu hep yapıyor. İsrail için hiçbir uluslararası kural geçerli değil, Cenevre Sözleşmesi vs. gibi anlaşmalar kağıt üzerinde sadece… Adeta toplama kampına çevirdiği bir bölgeyi hem ambargoyla abluka altına almış durumda… Hem de istediği zaman ( dün de gösterdiği gibi ) , fütursuzca sivil hedef gözetmeden vuruyor. İşin ilginç yanı her zamanki gibi çevresindeki ülkelerden, medeniyetin beşiği Avrupa’dan ,  barışın tesisi için kurulmuş Birleşmiş Milletlerden  ufak cılız , adet yerini bulsun diyen protestolar haricinde hiç ses çıkmıyor. Gerekirse kilometrelerce ötedeki bir ülkeyi tehdit edebiliyor. İsrail kendi açıklamalarında da çelişkili. Hamas’ı terör örgütü kabul ediyor ama ateşkes antlaşmaları yapmakta , esir değişimlerini devam ettirmekte hiçbir beis görmüyor. Bu arada sağduyulu aydınlarının, sağduyulu din adamlarının sesleri de pek duyulmuyor artık. ( Sahi neredesiniz Gideon Levy, Israel Shakak ? )


 


Ve dünkü kanlı katliam da gösterdi ki İsrail Ordusu ( IDF ) sadece ve sadece sivilleri hedef alıyor… Dünyanın en gelişmiş, en ileri ordularından biri kabul edilen İsrail Ordusunun gücü sadece sivillere yetiyor… Yarı düzenli birlikler karşısında bile ne hallere düştüğünü 2006 yılındaki Lübnan savaşında gördük.


 


Gazze’nin Auschtwitz’den ne farkı var sanki? Gazze’de ilaç yok, Gazze’de sağlık hizmeti yok… Gazze’de siviller ölüyor… Ufacık bir bebeğe karşı savunma hakkının kullanılması Firavun’un “İsrailoğullarının doğacak bütün erkek bebeklerini öldürün” emrine ne kadar da çok benziyor…


 


Prensibim açık. Dini, dili ırkı ne olursa olsun sivillere karşı yapılan hiçbir saldırı maruz gösterilemez. İsrail’in sivil hedeflere yönelik dünkü hava saldırısını nefretle kınıyorum. Açık hava hapishanesine çevrilen, temel ihtiyaçları bile gidermenin çok önemli bir sorun haline geldiği Gazze sorununa Türkiye’nin el atması, diplomatik ağırlığını mutlaka koyması gerekiyor. Türkiye tarihten gelen sorumluluğunun bilincinde olmalı.   Aksi halde 1918’in o bozgun günlerinde , üsteğmen Selahattin Bey’e “Ah siz Türkler Bizi kimlere  bırakıp böyle gidiyorsunuz ” diyerek hıçkıra hıçkıra ağlayan genç bir kez daha hayal kırıklığına uğrayacak…

9.735 okunma

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir