GELİBOLU’YU ANLAMAK

Sîretler ve Sûretler – Beşir Ayvazoğlu ( Tarık Suat Demren )

‘Sîretler ve Sûretler‘i bu yılın başında hediye olarak aldığımda, kısa bir göz gezdirme dışında uzunca bir müddet tekrar elime alamamıştım; ta ki geçtiğimiz hafta sonu okuyana kadar.


 


‘Sîretler ve Sûretler’ Beşir Ayvazoğlu‘nun tanıdığı insanları anlattığı bir biyografi-deneme kitabı. Ayvazoğlu’nun başta Aksiyon olmak üzere çeşitli gazete ve dergilerde yayınlanan  bazı yazılarının bir araya gelmesinden oluşturulmuş.


 


Benzeri bir kitabı olan ‘Defterimde 40 Suret‘te ne güzel söylemiş “insanlar” için:  “Eskiden, insan için âlem-i sugra, yani küçük âlem derlermiş, ne kadar doğru. Bana sorarsanız, her insan ayrı bir âleme açılan bir kapı; o kapıdan içeri girdikten sonra, labirentlerinde kaybolmak işten bile değil, Freud’ların mroydların başlarına gelen nedir? Sıradan zannettiğimiz insanların bile uçsuz bucaksız iç dünyaları varsa, bilim, sanat ve hareket adamlarının dünyalarının büyüklüğünü varın siz hesap edin. Doğru söylüyorum, onları derinliğine anlamaya çalışmak, galaksiler arası yolculuğa çıkmak gibi bir şey olmalı.”


 


“Bunların tarihle ne alakası var?” denebilir. İçinde yaşadığımız zaman, ‘an’ itibarı ile evet, tarih değildir ama bir  tarihi oluşturacak unsurlardır  gözümüzün önünde yaşananlar. Bir müddet sonra da zaten tarihin kendisi olacaktır.


 


Bu sebeple biyografilere de “tarih kitabı” nazarı ile bakmanın yanlış olmayacağını düşünenlerdenim.


 


Ayvazoğlu çok değerli eserler vermiş olan bir yazar. Hisar, Türk Edebiyatı, Hareket, Dergâh, Kubbealtı Akademi, Türkiye Günlüğü, Yeni Türkiye, İzlenim vb. gibi dergilerde makaleleri yayınlanmış,  Aşk Estetiği, Geleneğin Direnişi, Aslanlar, Tilkiler ve Eşekler gibi  pek çok kitabı olan, halen de zevkle takip ettiğim Türk Edebiyatı dergisinin başında bulunan değerli bir edebiyatçı.


 


Edebiyatçıların “derinliği” malumdur, kelimelerle dans ederken insanları alemden aleme götürürler. Şüphesiz bu derinliğe sahip kişilerin ‘insanlar’ hakkındaki izlenimleri de önem arzediyor, görülemeyeni gören, yakalanamayanları yakalayan titiz yönleri ile..



 


‘Sîretler ve Sûretler’in arka kapağına şöyle yazmış Ayvazoğlu:


 


 


Sîretler ve suretler bir çeşit keşif yolculuğu; suretlerden siretlere, oradan toplumun ana damarına… Beşir Ayvazoğlu, yeraltında gürül gürül akan ve ince damarların süzgecinden geçerek ana damarı besleyen o bereketli suların kaynağına ulaşmaya çalışıyor. “Defterimde 40 Suret’te olduğu gibi bu kitapta da insanlar var; bizim insanlarımız, bizim hayatımız ve bizim kültürümüz.


 


Kitap pek çoğumuzun bildiği isimlere dair portrelerden oluşuyor. İlk bölüm Yahya Kemal’in “Tekrar mülâki oluruz bezm-i ezelde/Evvel giden ahbâba selâm olsun erenler” satırları ile başlamış ve  “Evvel giden Ahbab” başlığını taşıyor; yani vefat eden isimlerden oluşuyor.


 


Kimler yok ki?


 


Trajik bir biçimde ömrünü sonlandıran Sadullah Paşa, Kifayetsiz muhteris Enver Paşa, ibretlik bir yaşam hikayesi olan Ali Fuat Başgil Hoca, geleneksel kanata -yanlış bilindiği için- sevimsiz gelen isim, Hasan Ali Yücel, kılık kıyafetine özen göstermediği için bir zaman Kırtipil lakabı anılan A. Hamdi Tanpınar, Ayvazoğlu’nun “Modern Mistik” dediği Nurettin Topçu,  “bir de komünist olmasaydı” dediği, gözümüzü açan adam” Kemal Tahir (Ah o ‘Devlet Ana’nın tadı),  Büyük İktisatçı, sosyolog ve filozof Sabri Ülgener Hoca, Ziyad Ebuziya, Ayhan Songar, Barış Manço…


 


Her birerinin o zarif üslup ile yazılmış portresini ile tekrar tekrar okumak istiyor insan.


 


İkinci kısım -kitabın basıldığı tarihte- yaşayanları kapsıyor ismi de “Ahibba-yı Kiram” Bu bölümün başlangıcını da Nef’î süslüyor: “Ehl-i Dildir diyemem sînesi sâf olmayana/ Ehl-i Dil birbirini bilmemek insâf değil”


 


Buradaki isimlerin birçoğu da oldukça tanıdık: Ali Ulvi Kurucu, Mehmet Genç,  Hayrettin Karaman Hoca, Uğur Demran, Ahmet Yüksel Özemre Hoca, Fethullah Gülen Hoca, Mehmet Aydın Hoca, Nazlı Ilıcak, Fehmi Koru, Hasan Celal Güzel, Rahmetli Cemil Meriç’in kızı Ümit Meriç,  Taha Akyol,  Hüseyin Kutlu, Hikmet Barutçugil, Recep Tayyip Erdoğan..


 


Herbiri ile alakalı  tadına doyumsuz anekdotlar..


 


Üçüncü bölüm ise “Mağdurîn” adını taşıyor; Koca Ragıp Paşa’nın “Sorsalar mağdurunu gaddar kendin gösterir” satırlarıyla birlikte..


 


İmam Hatipli,  Ülkücü, Öğretmen, Çirkin; bu bölümün başlıkları. Bir kişi portresi değil bu tabiî ki, bir aidiyet portresi.


 


Son üç bölüm ise sırası ile Akıldâneler, Daûssıla, Mütenevvia isimlerini taşıyor. Birbirinden leziz makaleler; Dolmakalem, Daktilo ve Bilgisayar, Yaprak Sarması, Ergüvan, Sonbahar; vs.


İçinde yaşadığımız an tarih değildir dedim ama Ayvazoğlu benden daha dikkatli. Yakın Plan yazıları çoğaldıkça, bir çeşit tarih yazdığını, bizim gizli tarihimizi yazdığını fark ettiğini söylüyor.


 


Bu kitapla aynı formatta olan önceki kitabı  ‘Defterimde 40 Suret’in önsözünde şöyle demiş zira;


 


Tarihçilerin, hatta sosyal bilimcilerin kolay kolay yakalayamayacakları bir damardan girmiş, başka bir deyişle,  fertten yola çıkarak  toplumun kılcal damarlarına ulaşmanın mümkün olduğunu  görmüştüm. Ferde yakın plan baktığınız zaman, onu hala besleyen damarları görebiliyor, o damarlardan kalbe ve beyne ulaşan kaynakların niteliğini anlayabiliyorsunuz.”


 


Bu ise “tarihin değişim dinamiği’nin en önemli unsurlarına yakından bakmak demek.


 


‘Sîretler ve Sûretler’ okunası bir kitap derim naçizane…

20.696 okunma

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir